evime gidiyorum. sevdiceğim beni orada beklemekte, gidip sarılacağım, sonra günümüzü anlatacağız birbirimize, stres atacağız. Eve giriyorum, içimde kötü bir his var, sevdiceğim bana soğuk bakıyor. "ne oldu" diyorum, "yok bişey, konuşuruz" diyor. içimden bin türlü senaryo geçiyor. "peki" diyorum. yemeğe oturuyoruz, sonra bana "aşık oldum" diyor. tepeden aşağı geçmiş bir çaydanlık dolusu kaynar su... konuşamıyorsun bir süre, boğazın düğüm düğüm. aklından binbir türlü şey geçiyor. esip gürlemek nafile, olan olmuş bir kere. en azından aldatmadı diyorsun, sonra kızıyorsun "hangi ara lan, kime" diye kendi kendine. sevdiceğin gözüne bakıyor, kendini kötü hissettiği belli, konuşmuyorsun, tabağından bir kaşık daha alıyorsun, gözlerini aşağı indirip. o, sana bakıyor, "bir şey demeyecek misin" diyor. bir şey demek gelmiyor senin içinden. kavga çıkartsan, onun işi kolaylaşacak biliyorsun. diyecek ki "işte bu yüzden, bu yüzden sevgiyi başkasında buldum" diyecek. vermiyorsun ona fırsat. çektiğin acıyı bir nebze olsun ona da yaşatmak istiyorsun, sessizliğinle. "konuş lütfen" diye kolunu sarsıyor. o an gerçekten de konuşman gerektiği gerçeği aklına geliyor. peki ne söylemeli. en son geçtiğimiz haftaki doğum gününde ona aldığın hediye geliyor aklına. o hediyeyi almak için bir yıllık birikimini yatırdın ortaya. boğazına kadar borcun var. ve bir de kedin. kediyi alıp gitsem diyorsun, nereye gideceksin? durumunu anlatabileceğin, belki de hiçbir şey söylemeden kapısını çalacağın, bir hafta hiç ayılmayacak biçimde içebileceğin, sana "ne oldu" diye sormayacak ama seni çat diye anlayacak tek dostun burdan kilometrelerce uzakta, yol paran bile yok. işinden yeni ayrılmışsın. parasızsın. kış günü. gerçekçi ol diyorsun kendi kendine. yaz günü olsa al kediyi de çık git bu evden, parkta da yatarsın. bir gün, iki gün, ya sonra? kedi kalsın, kediyi gözden çıkarıyorsun. ya o? o adam yarın bir gün bu eve gelecek, kedimizi sevecek. o bizim kedimizdi. hayır, kedi kalamaz. ama şimdilik kalmalı, sonra alırım onu. peki nereye gideceğim? yanına dönebileceğim bir ailem yok! yatakları ayırsak, odaları ayırsak? olmaz. o adam bu eve gelirse? hayır gelmez, sevdiceğin o kadar da öküz birisi değil, lakin geç geldiği bir vakit merak edip arayamayacaksın artık onu, "nerdesin merak ettim" diyemeyeceksin. eve geldiğinde birinin onu eve bıraktığını bileceksin. evet o adam kapıdan içeri girmese bile eninde sonunda girecek, bu onların hakkı! bu evde kalamazsın, ve gidecek hiçbir yerin, cebinde beş kuruşun yok. ondan da para almak, gururuna dokunuyor. tüm bunlar aklından geçerken o seni yine sarsıyor kolundan "konuşmayacak mısın" diye. ulan konuşmasan "hep içine attın benimle paylaşmadın" diyecek. "peki" diyorsun. bu kadar kolay kabullenmen onun gözlerini dolduruyor belli, hemen ekliyorsun "bunun üstüne ne söylememi bekliyorsun" diyerek. topu ona attın, bu sefer o susuyor. hazırlandığı kavga, gürültü olmadı. masadan kalkıp bir sigara yakıyorsun. kafanda hep aynı soru, şimdi ne bok yiyeceğim. belirli nedenlerden dolayı 1 sene bu şehirde kalmak zorundasın ve çalışamazsın. 1 sene sonra olsa bu, eyvallah deyip çekip gidebilecektin. yanlış zamanlama. aldatsa daha mı iyiydi? gidip düşünebileceğin bir odan bile yok artık, bu evin her şeyi sana ait olsa da "git kime aşık olduysan onunla yaşa" diyemiyorsun. dolabındaki silahın geliyor aklına, şeytan diyor çek silahı vur lan herkesi. ne salakça! önümüzde yine de uzun bir yaşam var, olmalı. mutlu olmalı... hakikaten çıkmazdasın... biri. işte aşık olunan kişinin başka birine aşık olması böyle boktan bir şeydir heralde diyorsun kendi kendine. birden uyanıyorsun, "lan shadowhook kalk lan evine git hatun gelecek bugün memleketten, git evini toparla azıcık" diyor. şoktayım lan noluyo, korkuyorum eve gitmeye, ya gerçekse!***