florya'ya gergin bir hava hakimdir...
isviçreli bir sandalyeye oturur.
umut bulut, ceketini omzuna atıp sinirle adamın yanına yaklaşır:
-arkadaş, orası hamza'nın yeri.
+hamza artık yok kardeş, ben varım.
-kimsin lan sen?
+tanışalım mı?
-umut bulut. bir buçuk senedir yanındayım hamza'nın. bak sağına... o benim. ama diyorsan ki artık hamza yok, kaldır lan mabadını o zaman! burası artık benim.
yerli oyuncu grubu sinirle ikilinin etrafında toplanır. taffarel biraz tırsmış, olanları yakından izlemektedir.
+madem koltuğu istiyorsun, koltuk senin olsun.
gülümser ve kalkar isviçreli. bir yan koltuğa oturur...
+hamza sevdiğimiz bir kardeşimizdi. janti adamdı, giyinmeyi çok iyi bilirdi. mesela ben bilmem. basına konuşmayı çok severdi, ben sevmem. kapıdaki sinan gümüş, "hocam bana forma" dediğinde sırtını dönerdi, ben dönmem. jose rodriguez "hocam bu maç oynasam olur mu?" dediğinde, dalga geçerdi, ben geçmem. jose, forma senin... hamza kardeşimiz sevdiğimiz bir kardeşimizdi ama, formayı da bir tuhaf dağıtırdı. ne varsa elinde, yine döner dolaşır, sabri'nin, umut'un elinde kalırdı. bende kalmaz. bizde forma, masaya konur. hak eden, formayı alır. hamza kardeşimiz takımı sneijder'e, muslera'ya taşıtırdı, ben takımımı kendim taşırım. hamza bu masaya fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu. ben arkamı futbolcu arkadaşlara verince, şöyle bir yaslanırım.
tüm futbolcular isviçrelinin arkasında toplanmıştır...