insanlığın korkunç ve dehşet dolu durumunu ortaya koymuş büyük filozof, insanın tüm varoluşunun sorumluluğunun kendinde olduğu düşüncesini öyle herkes kaldıramaz. insanın aslında aşık olduğunda bile yine hedefin kendisi olduğu görüşünü ortaya atmıştır, eserlerini yahut aforizmalarını okurken bir yerden sonra aklınızda veya ruhunuzda bir kanama yaşamaya başlarsınız.
'' "ben buradayım, kendi kendimin tadına bakıyorum; kanın ve pas kokulu bir suyun buruk tadını duyuyorum: bu benim kendi tadım; kendi kendimin tadıyım ben ve varım, yaşıyorum. varolmak, yaşamak, işte bu: susamadan, canı çekmeden kendini içmek! otuz dört yaş, otuz dört yıl! otuz dört yıldır kendimi tatmaktayım ve ihtiyarım! çalıştım, bekledim ve istediklerimi elde ettim: marcelle, paris ve hürriyet; artık bitti. artık beklediğim hiçbir şey yok." bu düşüncesini kim kaldırabilir, kim bu kadar zekice ve cesur kendisiyle yüzleşip rahatça hiçliğe inebilir. en büyük işkencenin, en dayanılmaz yükün, en dindirilmez acının varolmak olduğunu ortaya koymuş ve ölüm olmadan hayatın çok boş ve tamamlanmamış olacağını söylemiştir. insanın varoluşunun katlanılmaz yüküyle yüz yüze kalmasından sonra bulantı yaşamaya başladığını, hep uçurumla baş başa kaldığını söyler. en sevdiği nesnelerin ve kişilerin kölesi olmak istemez, onları bir süre sonra başkasına verir. açlığın en büyük özgürlük isteklerinden biri olduğu düşüncesini yakalamıştır, filozoflar arasında en güçlü psikolog göz kendisinindir, 100 yıl boyunca yanlış anlaşılan baudelaire'yi ilk tam doğru anlayan kişi kendisidir., projektör gibi gözleriyle sadece kendi dönemindeki değil eski çağlardaki zor anlaşılır kişilerinde düşüncelerini okumuştur.
''hayatımızın kum saatinden kumlar eksildikçe, bazı şeyleri daha net görmeye başlarız. '' sözü de onundur.anlayamayan okurların, hatayı yazarda aramamalarına açık kapı bırakacak kadar zor ve derin bir yazardır. o korkunç insanlık durumunu anladıktan sonra ortaya attığı çözüm ise schoepenhauer gibi bir idare etme, çekilen korkunç acıları azaltma düşüncesidir. hegel ve niçe gibi hayalperest ve çarpık görüşler ortaya atıp gaz insanları yanlış taraflara yönlendirmemiştir, onların temel üstüne koydukları bozuk yapı zamanla temelinde yıkılmasına neden olmuştu. kendisini yeterince karamsar olmaması sebebiyle schoepenhauer'in ardına koyarım, varoluşu schop'un irade dediği özden daha önemli görmesiyle öne geçebilir."bakılmak benim için ne anlama gelir?" sorusunu kendine sorup "üzerime doğrultulmuş silahtır" cevabını verir, "öteki"lere görünmeyi ise "öteki'ne göründüğümüz sürece kendimize köleyiz" şeklinde ifade eder."insan olmanın ilk koşulu,bir şiddet eylemine katılmayı dolaylı ya da dolaysız reddetmektir..." sözüylede pasif direniş taraftarı olduğunu gösterir. toplumsal bir simge olan sartre'ın görüşleri hakiki sartre'ın posasıdır ve tabi ki kitleler tarafından anlaşılamayıp yanlış yorumlanmıştır, kendisine olan önyargının sebebi diğer filozoflar gibi yalnız görünmemesidir, ancak o kalabalıklar içinde bir yalnızdır.söyledikleri çok derin ve derinlikleri anlam yüklüdür , cümlelerini en az beş defa okumak gerekebilir bazen. hepsinden önemlisi onu ve schopenhauer'i anlayabilmek için dünyaya baştan sonra hiçliğin hakim olduğunu, ne olursa olsun herşeyin kötü gelişeceğini, acıdan başka hiçbir seyi hissedemeyeceğimizi, umutların önceki çağlarda mezarlıklarda kaldığını kavramak ve yaşamak lazım gelir.bunları kabul etmeyen gayet iyimser birisinin schop ve sartre okuması boşunadır.onlar gitsin kabalıklarıyla kendilerini sarsan ve onlara bomboş vaatlerde bulunan (bkz: niçe) ve (bkz: hegel)'i okusun. aforizma hususunda da en önde schopenhauer ve sartre gelir.