toprak kokuyor...
yağmurdan sonraki toprak kokusunu ne çok severdim ben...
küçükken kumsalda, kırmızı şapkam başımda, küreklerimle toprak çıkartırdım babama. bana kumdan kaleler yapardı.
severdim toprakları be. oynardım. yumuşaklardı, zararsızlardı.
özellikle ilkbaharda, yağmurdan sonraki toprak kokusunu da çok severdim.
aynı toprak aldı babacığımı benden.
babamdan sonra nefret ettim topraktan.
ölümü düşününce eskiden, nasıl desem, 'yok canım' derdim, 'ben ölmem herhalde ya. annem de ölmez, babam mı? yok ya, ona hiçbir şey olmaz!' derdim. hani insan yakıştıramaz ya. uzaktı bana ölüm, saçmaydı ölmek...
'bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım.' derdi şarkıda. 'babamın öldüğü yaştayım.' kısmını hiç söylemezdim ben. inanmazdım, ne babası, ne ölmesi, hangi yaş, hangi bardaki hangi tabure?!
'canım, baban vefat etti.' dedi bir ses telefonda, kim bilmiyorum, hatırlamıyorum.
telefondan bu yüzden nefret ettim hep. biliyordum, her çalışında tedirgin olurdum yıllardır. telefon... kötü haberlerin hızır acil habercisi...
babamdan sonra iyice nefret ettim telefonlardan...
oysa babam ne güzeldi, beraberken ne güzeldik, hayat ne güzeldi...
çay kaşığı çay bardağına düşünce melodimsi bir ses çıkar ya hani. o sese bayılırdım ben. babam her akşam çay demlerdi, odamın kapısını aralar, kafasını muzurca uzatır, boş çay bardağına çay kaşığını atıp atıp çıkarırdı. gülümserdim hep ben de. neyle uğraşıyorsam bırakır, mutfağa koşardım. günün en güzel dakikaları sonra... televizyondaki spikerin burnuyla dalga geçerdik, bir diğerinin saçıyla. bana portakal suyu sıkardı, gazeteden güzel şiirler okurdu. yorum yapardık şarkılara, şarkıcılara. bulmaca çözerdik beraber. sabahlara kadar hayata dair konuşurduk. sevgililerimi anlatırdım, açılsam mı açılmasam mı gelgitlerini, ayrılık öncelerini, sonralarını... 'hayat güzel ya.' derdi. 'sakın genç yaşta aşık olma, kendine de aşık etme kimseyi. valla ben sizin sınıfta bir kız olsaydım, kancayı takardım sana, yakanı bırakmaz evlenirdim seninle. dikkat et.' derdi.
çok severdim ben babamı. yazardım ona söyleyemediklerimi. hani olur da bir gün ölürse 'söylenmemiş sözlerim' kalmasın diye. ağlardı bazen babam satırlarıma, kıyamazdım. yanına oturup onu avutmayı severdim. bir keresinde beraber ağlamıştık uzun uzun. dedem öldüğünde. hayatımın en güzel ağlamasıydı. şimdikiler berbat, yapayalnız. bir de çok canım acıyor, yeşil gözlerim de yorgun...
bir sabah babam bırakıyordu beni okula. sınava geç kalıyordum, canım sıkılmıştı. 'baba' dedim, 'insan geçmişi hep çok özlüyor, ama geleceği de iple çekiyor, hayallerine ulaşabilmek için. ama hayaller de bir türlü bitmiyor. insan bir türlü tam olarak mutlu olamıyor. geçmişe ulaşamıyorsun, gelecek de tatmin etmiyor. ee, bu hayatın güzelliği nerede?' 'işte burada, tam şu anda...' öyle bir demişti ki babam... geç kalacağım diye üzüldüğüm sınava girmedim bile, babamla tavla oynadık boğaza karşı.
bir keresinde arabada 160 basmıştım da hiçbir şey dememişti babam, 'yavaşla, hızlı gidiyorsun.' bile dememişti. eve sarhoş gelmiştim bir gece. banyoda kusarken geldi yanıma. 'ne içtin?' dedi. '3 bardak viski.' dedim. 'olsun, yat uyu, sabaha bir şeyin kalmaz.' dedi. kızmazdı babam hiç, birçok şeye kızardı, ama bana hiç kızmazdı.
ne güzeldin be baba, ne güzeldik, hayat ne güzeldi.
babamdan sonra nefret ettim hayattan...
şimdi toprak kokuyor...
tuttuğum bu kazma kürek, babamla aldığımız toz toprak olmuş siyah pantalonum, ayakkabılarım, ellerini birleştirmiş şuradaki duygusuz hoca bana ne kadar da yabancı, ne kadar da uzak, ne kadar da benimle alakasız. siyah gözlüklü şu insanlar, akrabalar, annem, kardeşim bana ne kadar da avuntusuz, işte tıklım tıklım yalnızım şimdi...
ertesi gün annemin sesiyle uyandım. 'aytaaç!' diye ağlıyordu. 'aytaç, babanı kaldır aytaç. hadi gelin, kahvaltı hazır. hadi aytaç. uyandır babanı, hadi. n'olur uyandır, n'olurrr...'
gittim yanına, perişandı, yerde oturuyordu annem. yanına oturdum, saçlarını okşadım. 'aşacağız anne.' dedim. 'bak ben buradayım.' 'aşacağız değil mi?' dedi. yüzüne baktım, gözleri kan çanağına dönmüştü, yalvarırcasına evet dememi bekliyordu.
diyemedim...
ben de ağladım...
beraber ağladık...
hayatımın en güzel ağlamasıydı...