bu durum ile ilgili 2 farklı ruh hali içersindeyim. özellikle yogun stres donemlerinde ve gunun en absurd zamanlarında kendimi dinlemekten alıkoyamıyor, hipokondriyakizm' in en birincil, öncül partizanı oluyorum. ikinici durumda ise özellikle zevk alınan her hangi bir zamanda ne kendini dinliyor oluyorsun ne de aha buramda bişey var aha buram da agrıyor zırvalıgından kurtuluyorsun. ozellikle alkolluyken hiç bi problem yok.
sanırım modern bireyin en kısır süreci, paradokssal bir döngüyle kendini hapsetmesi ve istenmeyen hayatların bir ürünü olarak kendini aslında madde dünyasında barındıramıyorken, bir taraftan da insanoğlunun varoluş sancısı olan, aslında gerçeği olan ölümle mücadeleye girmesi. bi bakıma hipokondriyak lığı yani hastalık hastalıgını böyle adlandırıyorum.
meselemiz aslında ölüm korkusu değil, ölüm şeklimizdir. kısmen ne şekilde öleceğinizi, cenazenizi, yıkanma anınızı dusunmussunuzdur. işte bu gibi örnekler bireyin ölüm korkusunu perçinlemektedir. bir gün ruh sonsuz dünyaya geçiş yapacaktır, curumeye yuz tutacak olan bu bedene bu derece fanatizm niye?