a posteriori

entry10 galeri
    9.
  1. Bilginin kaynağı sorununda a priori'nin karşı­tı olarak, deneyden sonra gelen, deney sayesin­de kazanılan ya da deneye ve olgulara daya­nan bilgiye a posteriori denir. A posteriori akıl yürütme sonuçtan öncüle, diğer bir deyiş­le eserden etkiye doğru yapılan akıl yürütme demektir. Bir yerden duman çıktığını görerek bundan orada ateş bulunduğunu ya da bir in­sandaki cilt hastalığından, o insandaki kan bo­zukluğunu çıkarmada olduğu gibi yapılan akıl yürütmelere bu ad verilir.

    A posteriori ve karşıtı durumunda olan a pri­ori kavramları mantık, psikoloji ve bilgi teori­sinde, özellikle bilgimizin kaynağının duyum­larımız yahut aklımız olduğu sorununda, yani duyumculuk yahut rasyonalizmde önemli bir yer tular.

    A posteriori ilk kez Aristoteles tarafından kullanıldıysa da, terim olarak felsefede yer et­mesi XIV. yüzyıl teologlarından Saksonyalı Albertus Magnus (Büyük Albert) büyük rol oynamıştır. Aristoteles etkiden sonuca ya da tümel ilkeden tikel'e geçmek suretiyle yapılan akıl yürütme sürecini a priori bir delil ola­rak kabul ediyordu. Buna karşılık sonuçtan et­kiye, yani tikelden tümele geçmek suretiyle olan akıl yürütme sürecini a posteriori bir de­lil şeklinde tanımlıyordu. Skolastiklerden Albertus Magnus ve Saint Thomas (Aquniolu Thomas) Aristoteles gibi sonuçlardan çıkarı­lan bilgilere a posteriori, nedenlerden çıkarı­lanlara da a priori bilgi diyorlardı.

    Kant öncesi filozoflardan bir çoğu bilgide duyuma (algı­ya) değer vermiş ve duyumdan önce bilgi ola­mayacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Ancak XVII. yüzyıl da Descartes duyu organlarımız aracılığıyla ve algı sayesinde kazanılan düşün­celerle zihnin meydana getirdiği düşüncelerin yanısıra, doğuştan getirdiğimiz bir takım dü­şüncelerin de var olduğunu ve zihnimizin ger­çek muhtevasını ve inançlarımızın temelini oluşturan bu gibi gerçek düşüncelerden algıya gerek kalmadan, tümdengelim yoluyla başka bazı gerçeklikler çıkarmanın mümkün olduğu­nu kabul eder. Sözgelimi "parça bütünden kü­çüktür" önermesi herkesçe kabul edilir, çünkü burada bir zorunluluk vardır; bunun başka tür­lü olamayacağını herkes kabul eder.

    Kant bu kavramları bilgi teorisi yönünden in­celemiş ve derinleştirmiştir. O iki türlü bilgi kabul eder: Biri algıya dayanan bilgidir. Bu bil­gi genel ve zorunlu değildir, ki bunlara a pos­teriori bilgi adı verilir. Öteki akla dayanan bil­gidir. Bunlarda genellik ve zorunluluk vardır. Bunlara da a priori bilgi denilmektedir. Gerçi Kant, bütün bilgilerimizin deney ile elde edil­diğini kabul eder; fakat duyum ve algıları dü­zenlemek ve birleştirmek; böylece algılarımı­za bir anlam vermek, kısaca algılamak için in­sanda özel bir yeteneğin (kategorinin) bulun­ması gerekir. Bu yeteneğin deney ile sonradan kazanılması mümkün değildir. Öyleyse insan zihninde birtakım akıl ilkeleri vardır ki, bunlar deney ve gözlem ürünü değildirler.

    Bu düşüncelere dayanarak Kant, bilgilerimi­zin yalnız şeklini değil, hareketlerimize yön ve­ren, ahlâk yasasını (ilkesini) ve buna dayanan inançları ve formel estetik ilkelerini a priori sı­nıfına sokar. Buna karşılık bilgilerimizin, hare­ketlerimizin, duyum ve algılarımızın içerikleri­ni de a posteriori sınıfına sokmakladır.

    Başka bir açıdan da Kant hükümleri, önce a priori ve a posteriori; sonra da analitik ve sen­tetik olarak ikiye ayırır. Analitik hükümler bil­gimize yeni şeyler katmaksızın, yalnızca bir dü­şünceyi aydınlatan yargılardır. "Cisimler yer kaplarlar" yargısı bize yeni bir şey öğretmez. Çünkü "yer kaplama" yüklemi konuya, kendi­sinden önce bulunmayan bir şey eklemez. Ak­sine "Dünya bir gezegendir" dersem, dünya dü­şüncesine yeni bir şey eklerim. Burada sente­tik bir hüküm verilmiş oluyor. Kant'a göre analitik yargılar hep a priori'dirler. Onun için a posteriori olan analitik yargılar olamaz. Bu­na karşılık sentetik yargılar içinde a posteriori olanları da a priori olanları da vardır. Birinci­ler yargıların normal halidir, en çok rastlanan formudur. Yeni yeni denemeler yaparak kav­ram kadromuzu sürekli artırırız, ikincilere ge­lince bunlar hem sentetik, hem de a priori bil­gilerdir. Kant, deneye belli bir değer verdiği halde, a posteriori bilginin bilimsel bir bilgi olamayacağını, çünkü bilimsel bilginin akla da­yanması ve dolayısıyla da a priori bir bilgi ol­ması gerektiğini savunur.

    ingiliz filozofları a priori ilkesini reddeder­ler, duyumculuğa önem verirler. Herbert Spencer rasyonalizm ve duyumculuk anlayışla­rını evrim ilkesiyle açıklar. Ona göre doğuş­tan düşünceler, gerçeklikler ve hatta organik ve manevi yetenekler kişiler için kuşkusuz kalıtımsaldır. Bunları kişiler kendi deneyimleriy­le kazanamazlar. Ancak kişilerin mensub ol­dukları ırk ve cins gözönünde tutulursa, insa­nın bugünkü yetkinliğe ulaşması için milyon­larca yıl geçirdiği düşünülürse, insanlarda herşeyin sonradan kazanıldığına hükmedilir. işte bu uzun bir birikimin ürünü olan algıların ba­zıları, zamanla zorunlu gerçeklikler şeklinde bize doğuştan geçmiştir. Yani ırkın hayatına oranla herşey deneyin ürünüdür, herşey sonra­dan kazanılmıştır, yani a posterioridir.
    1 ...