Vaktiyle Nihat genç anlatmıştı. Mahallenin zararsız delilerinin haricinde bir de "süper deli" varmış. Bu gariban, çarşının en işlek olduğu saatlerde anadan üryan soyunup bağıra çağıra çarşıda koşmaya başlar, çevre esnafı ve müşteriler bunu durdurmak için müthiş bir gayret sarf edermiş. periyodik aralıklarla devam eden bu kutsal ritüel bir gün aksayacak olsa -gariptir- insanlar huzursuz olurmuş. Neticede yerine getirilmesi gereken bir toplumsal görev var ortada. Ki bu görev zamanla bir alışkanlık halinden ziyade, insanların kendi deşarj olma ihtiyaçlarını karşılayan bir çeşit cadı avına dönüşmüş.
Sevgili delimiz ne zaman çarşının ucunda görünse; dost meclislerinde tasavvuf ehli âlimlerden söz eden büyüklerimiz usturuplu küfürler savurur, bir yandan bu garip cinnet halini kontrol altına almaya çalışırken diğer yandan da beynin en temel ihtiyaçlarından biri olan 'içindekileri dökme' arzusunu ifa ederlermiş. Deli yakalanıp etkisiz hale getirildiğinde ise insanlar tekrar günlük hayatlarına döner, bir sonraki ritüele kadar kendilerini nadasa bırakırmış.