hiç kimsenin, yağmur'un bile, böyle küçük elleri yoktu. evet, malesef herkesin elleri ve ayakları çok büyüktü. kimisinin elleri fırıncı küreği gibi, kimisinin de ayakları taraklı taraklıydı. ayakkabılar bebek mezarı gibiydi.
ve o ellerden birinin, ensende izi var. beş kardeş.
ben adamı henüz anasının karnından doğmadığına pişman ederim. doğ artık!
uğur dündar'ın henüz zabıtalarla baskın yapmamış olduğu, kötü şartlarda ekmek üreten ekmek fırınları dünyanın okkalı küreklerine sahip fırınlardır.
bir fırt çeksem karşıki dağlar öksürür.
cuma namazında cumhurbaşkanı abdullah gül ve cami kapısında elinde poşetle bekleyen korumalar. poşet derken, yanlış anlaşılmasın. içinde gül'ün ayakkabılarının olduğu poşet. garip bir görüntü. yani namazdır, camilerdir bunlar değil zaten takıntım. o poşet cumhurbaşkanlığının havasını bir anda yok ediyor.
medya allah diye bağıran aslan, hünkar diye ağlayan bebekten sonra ahmet diye öten bülbülü de piyasaya sürse iyi olur kanaatindeyim. o da olmadı onun da gündemini başbakanımız belirlesin. türbandan sonra şimdi de ahmet diye öten bülbülleri irdeleriz.
onca bülbül irdelenir. yeni bir tartışma konusu oluşur: türkiye kanarya adaları olur mu?
peki norveç türkiye olur mu 100000 göçmen alımından sonra? bakarsınız o ara türkiye malezya olduğundan, almanya yenilince bizim de yenik sayılmamız gibi norveç de otomatikman malezya olmuş olur.
-nerelisiniz?
-malezya.
-yani?
-aslen norveç. türkiye de olur.
-türkiye ne oldu en son?
-brezilya bir ara türkiye olmuştu ama...
-olduramadım.
türkiye türkiye olalı böyle malezya olmadı arkadaş.