hayatının bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını gösterir.
sevgili sözlük dostlarım, bugün hayatımın en kötü en yaralayıcı saatlerini yaşadım. siz hiç kendi varoluşunuzdan tiksindiniz mi ? ben tiksindim.
ben 25 yaşında varını yoğunu sevdiği ile birlikte bir gelecek hazırlamak adına ortaya koymuş biriyim. öyle ki, saygın bir üniversiteden öğrenciliğimi tamamladıktan sonra yurtdışı eğitim fırsatı yakaladım. fakat o uzun süreli ayrılığı yaşamamak adına elimin tersiyle itmekte bir saniye olsun tereddüt etmedim. ne için.. koca bir hiç..
kendisi ile 3 yıl önce yakın bir arkadaşımın aracılığı ile tanıştık. birkaç kere bir araya geldikten sonra hayatımda bir daha hissedebileceğimi hayal dahi edemediğim hislere nail kıldı beni. zaten fazla da sürmeden ne var ne yoksa ortaya koydum ve başladık..
bugün yaptığım iş sabit bir iş olmadığından, gittiğim firmada işim erken bitti. kendisi de mezun olup iş bulamadığından kötü günler geçiriyor diye gördüğüm ilk hediyelik eşya dükkanından ufak bir kaplumbağa biblosu alarak sevindirmek ve sürpriz yapmak istedim. su kaplumbağası var tam üç tane. o kadar seviyor ki kaplumbağaları. bilirim okyanuslarca sevinir. ah ulan be işte sevinsin istedim. istemez olaydım..
oturduğu yere vardım. allah şahit ya hani, o asansör 4. katta duruyor ve gelmesini bekleyeceğim diye 5. kattaki evine koşar adım merdivenlerden çıktım. sanki kasten içime verilmiş gibi bir his. anlatamam. öyle çocuksu, öyle heyecanlıydım bir gram olsun gül yüzünde ufak bir tebessüm oluşturacağım da şu lanet olası işsizlik stresiyle yiyip bitirdiği kalbini bir an olsun mutlulukla attırabilmek için.
ulaştım kapıya. ulaşmaz olaydım..
tam çalacağım kapıyı, dur dedim oğlum önce ara sor bakalım patlama evde değilse. aradım. cevap yok. ikinci kez aradım cevap yok. tam dönüp gidecekken içeriden yüzde yüz emin olduğum bir ses. terliğin parkede yürürken çıkardığı o ses. haa, dedim tamam. evde benim sevgilim, telefonu duymamış. çaldım kapıyı. o terlik sesi daha bir seri gelmeye başladı. o kadar kısık çıkıyor ki, bir kere odaklanmışım; duyuyorum. iki kere daha bastım zile. açıldı kapı. karşımda duruyor ama yüz ifadesine anlam veremiyorum. ulan şaşırması lazım, gülmesi lazım, bir mimik lazım ! ulan boynuma sarılması lazım ! yok yok yok !
ben de bıraktım gülümsemeyi. içeri gireceğim ama kapıyı ardına kadar açmış değil. yarı yarıya duruyor kapı. ulan dedim bir an acaba ailesinden biri mi geldi çat kapı. kısık sesle konuştum.
- hayatım içeri girmemi istemiyorsun herhalde ? biri mi geldi evden ?
- hayır gelmedi de Gülşah'la Büşra içeride. (isimler gerçek değildir)
- ee yani ?
- hayatım yanlış anlama da hani uygunsuzuz. (gülüyor bu arada) kadınsal şeyler işte. bilmiyordum geleceğini, çok utanırlar şimdi. hani bir çay içsen de gelsen. vallahi çok sürmez ben yarım saate kadar yazarım sana.
tamam diyorum. tam öpüp geri inecekken gözüme vitrin çarpıyor. ulan ah benim salak kafam. o an dank etmez ya hani. etmiyor işte.
çağırıyorum asansörü iniyorum. kapıdan çıkıp 10 dakika yürüyorum. karikatür gibi yanıyor başımın üstünde ampul. o Allah'ın belası vitrinde görüp de garipsediğim şey.. o an siktiğim kafama dank etmeyen şey..
işte o şey benim ceketim. hem de geçen hafta arkadaşım o olmaz olası arkadaşım burak akşam demlenmeye bana geldiğinde dönerken üşümesin diye verdiğim koyu bej renk ceketim.
o ceket nasıl o eve gider ? o evdeki iki kızın benim ceketimin benzerinden giymesi ne kadar mümkün ? çıldıracağım. aklımı kaçırmak üzereyim sözlük. eminim, o ceket benim ceketim.
gitmedim o eve. telefonumu kapattım. ne kız arkadaşımı aradım ne Burak'ı. sahil boyunu baştan sona yürüdüm. Hala da öyleyim. Mecalim kalmadı çöktüm kaldım olduğum yere.
Allah'ını seven biri bana bir çıkış yolu söylesin. fırlattım aldığım hediyeyi denize gitti.
siz hiç kendinizden tiksindiniz mi bir başkasından tiksinmek yerine ? ölmek istiyorum..