eğer hayatımızda her faaliyetimize bir bid'at anlamı yüklersek ve bu " bidat" teriminin kavramlaşmasında selefi bakış açısının tam olarak ne olduğunu bilmezsek, o zaman bu haftaya bidat diyen arkadaşların hayatında yaşadığı 100 kalem hadisenin en az 90 tanesi bidattır.
kutlu doğumu peygamberin hayatında yoktu diye ayrıştırıyorsak;
- mezhebi yoktu.
- meşrebi yoktu.
- böyle bir eğitim sistemi de yoktu.
- böyle bir iş faaliyeti yoktu.
- böyle bir uğraşları, böyle bir hayat tarzı da yoktu.
siz bidatsız bir hayat istiyorsanız, burdan zaman tüneline girerseniz, 622'de mekke'ye inersiniz orda ne olup bitiyorsa, hayatı o tarihin kalıpları içerisinde üretebilirseniz, bidatsız bir hayat yaşarsınız.
yok öyle şey olur mu ya diyorsanız, yapılan işin zarfı üzerinden bidat tanımalası yapacağınıza, mazrufu nedir, maksadı nedir, buna bakmalısınız.
islam bir durum değildir, bir duruşun adıdır. duruş sağlam olduğu sürece bu gibi şeyleri bidat üzerinden değerlendirmemek gerekir. fakat;
bu haftanın kutlanmasının olumlu tarafları dışında peygamberi bir hafta olsun analım, yüceltelim, manevi havayı soluyalım bakışının da sakat bir yanı var. bu haftada geldi resule bu sene de borcumuzu ödedik, şükürler olsun, evimize gidelim, kaldığımız yerden hayatımıza devam edelim. belli zamanlarda peygamberi analım, belli zamanlarda formal ibadetleri yerine getirelim, onun dışında hayatımıza olabildiğince sürüp gidiyor işte. yani diyoruz ki aslında peygamber böyle özel günlerin konusudur, bunun dışındaki hayat bizim bildiğimiz hayatı yaşama alanıdır. ” din dışı ” bir alandır. burada peygamberi yüceltirken onu hayatın dışına atıyoruz, yani hayatı “ dini olan ve dini olmayan “ diye ikiye bölüyoruz. bir hafta boyunca yüceltiyoruz, anıyoruz, o defteri orada nisanın üçüncü haftası kapıyoruz ondan sonra 1 yılı da peygambersiz geçiriyoruz. peki peygamberi 1 hafta olsun anarken, onun hayatı niye bize dokunmuyor? işte asıl sorulması gereken soru bu.