barınma hakkı ve yaşama hakkı gibi toplumsal boyuttaki özgürlüklerin bireysele indirgeyebilen bir hak olabiliyor mülkiyet hakkı. mülkiyet hakkının iki şekilde olduğunu görebilmek gerekiyor. genel anlamıyla bilinen mülkiyet edinme hakkı, bireyin belli bir alanı, toprağı ya da üretim aracını el koymasıdır. emek karşılığı burada göz ardı edilebilecek bir boyuttatır.
o halde mülkiyet hakkı üzerindeki tartışma nereden çıkıyor? çok basit, üretim araçları üzerindeki mülkiyet. bu özel mülkiet türü gene mülkiyet edinme hakkı içinde bulunup toplumsal eşitsizliğin kökenini yaratmakta. sermeyadarın elinde bulundurduğu bu hak çalışmaktan öte sermayedarın mal üretimi sürecinde diğerlerinin ana malı olan emeğe el koyması ile sonuçlanır. bu uzun açıklamanın tek manası şu: sömürü.
toprak milkiyetine ise özel bir parantez açılmasının şart olduğunu düşünüyorum. toprak mülkiyetinin getirdiği kimi iyi yanlar olduğu gibi tarımın yapıldığı bu alanda toprak ana madde olarak görülecekse, geniş topraklara sahip olma özgür tarım işçisinin emeğinin geniş toprak sahiplerince el koyulması anlamına gelir, üretim araçları üzerindeki mülkiyet hakkına benzer sonuçlar doğurur.
şimdi bu noktada durum değerlendirmesi yapmaktan öte bir de çözüm önerisi getirmek şart. sonuçta eleştiriler de çözüm önerisi bulunmadıkça mız mızlanmaktan öte bir şey değildir, eleştirmek. bu haktaki toplumsal eşitsizlikleri kaldıracak yegane çözüm önerisi; üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılarak, bu araçlar üzerinde kamulaştırma ya da daha doğru tabirle toplumun ihtiyaçları ölçütünde toplumsal mülkiyet verilmelidir. toprak konusu ise daha karışık. toprağın gene kamulaştırarak eşit oranda, insanların ihtiyaçlarına göre dağıtılması kafa karıştırıcı süreç olmakla birlikte çözümün genel hattının bu olacağı kesindir.
bu çözüm önerileri bireylerin mülk edinmesine karşı değildir, ki günümüz sistemi zaten toplumun 10'da 7'sini mülkiyetsiz bir hale sokulmuştur. mülkiyet hakkı barınma hakkı ile ilişkilidir ve insanın en temel hakkıdır. bireysellik bu ölçütte kimi toplumsal eşitsizliklere yol açacaktır. unutmadan belirtmek gerekiyor; toplumsal bir kurtuluşun olmadığı yerde bireysel bir kurtuluş olamaz.