(...)
otuzlu yıllar ve sonrasında savaş boyunca mussolini'nin baş savunucusu oldu. bir yandan da, sanki iki ayrı kişiymiş gibi, daha önceki taslağı doğrultusunda kantolarını yazmaya devam etti. kendini kullandırdı ama şiirini kimseye kullandırmadı
(...)
(...)
savaş bitince italya'ya giren amerikan ordusu pound'u vatana ihanetten tutuklayıp pisa'daki bir askeri hapisaneye kapattı. pound o zamana kadar "tuhaf bir adam" denecek ölçüde delirmişti: paranoya ve manik depresyon mertebesi. daha fazla değil. ama pisa'da kapatıldığı kafes şeklindeki daracık açıkhava müzesinde gerçekten delirdi. önemli bir adamdı kaldırıp aramazlardı, revire alındı. bir süre sonra kendine geldi, daktilo istedi. revirde geçirdiği haftalar boyunca "pisan catos"u yazdı (74-84. kantolar). yıl sonuna doğru amerika'ya götürüldü, muayene edildi, deli olduğuna karar verildi ve washington'da bir akıl hastahanesine kapatıldı. böylece idam edilmekten kurtulmuştu. hayatının son oniki yılını delilerin arasında geçireceği halde aklını yinede toplayarak ve en müthiş kantı dizisini ("rock drill: cantos 85-95") burada yazacaktı.
(...)
(...)
eski dostları birer ikişer öfkelerini unutup ortaya çıktılar. eliot'ın öncülüğünde bir kurtarma harekatı başladı, mektuplar, ziyaretler, demeçler filan.(...) (...)sonunda bir yol bulundu, bir şeyler kitabına uyduruldu, savcı suçlamaları geri çekti ve pound 1958'de serbest bırakıldı.
(...)
(...)
akıl hastahanesinden çıkınca yine olanca azametini üstlenip vapura atladığı gibi italya'ya döndü ve napoli'de kendisini karşılayan gazetecilere nazi selamıyla poz verdi. bu sefer yüzünde muzip bir ifade vardı.
(...)