hani yol üstü lokantaları vardır ya, kendin pişir- kendin ye sistemiyle çalışırlar. adamlar size gerekli her malzemeyi verir ve geri çekilirler. ondan sonrası sana kalmış, ne yaparsan kendin yaparsın. işte türban sorunu da türkiye için tam olarak budur. zamanın emperyalist güçlerinden birisi gerekli malzemeyi koydu ortaya ve biz 60 yıldır hala kendimiz pişirip, yine kendimiz yiyoruz. bıkmadan hiç.
önceleri (zübeyde hanım ın hayatta olduğu vakitler yani) baş örtüsü veya türban hiç kimse için sorun olmazken, ne olduysa oldu ve 1950 li yıllarda (ki bu dönemde iktidar adalet partisindeydi) türban türk siyasi arenasına dahil oldu.
hatta öyle ustaca kullanıldı ki bu; bir partiyi tek başına iktidara taşıdı. tabii propaganda esnasında kullanılan şeyler sadece türbandan ibaret değildi. o dönemin siyasi propogandaları daha bir sürü dini simgeyle yapıldı. bunların başarıya ulaşması genç siyasetçilere örnek oldu ve 60 yıldır süregelen bu dini siyasete alet etme hastalığı, bu noktada, başgösterdi.
bir insan türbanı ya da baş örtüsünü neden takar? ya da şöyle soralım; neden takmalıdır? allahın emirlerini yerine getirip, rızasını kazanmak için değil mi? peki bizim başbakanımızın yorumu ne bu konuda;
"ne olmuş yani, türban siyasi simge olmuşsa!"
işte kilit nokta burası; o artık dini değil, siyasi bir simge. yani bir ideoloji artık. elbette o örtüyü allahın rızasını kazanmak için takanlar vardır, onlara sözüm yok. ama kafasındakini sadece siyasi bir anlamı olduğu için takanlar yüzündendir, ülkenin bu halde olması. onlara söyleyecek çok şey var da, neyse hadi.
rte mi cennete götürecek yahu sizi? onun sözüyle hareket ediyorsunuz. bunun ucuz bir oy toplama stratejisi olduğunun farkında değil misiniz hala? türban tartışmalarının çıktığı dönemlere bakın az, anlarsınız mevzuyu;
cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi,
genel seçimler öncesi,
ve şimdi de
yerel seçimler öncesi.
yazıktır yahu! cidden yazıktır bu millete. alet olmayın artık siyasi oyunlara! zira siz halihazırda sadece allah rızası gözeten insanlarsınız.