11.11.2005'te gitti. Ne afili bir tarih, değil mi? Beni mahvedeceğini biliyordu meleğim. Bir hafta öncesinde bayramda görüşmüştük. "Ben ölürsem sadece sen üzülürsün kız!" demişti. 10 yıl olmuş. 14 yaşındaydım o zaman, liseye yeni başlamıştım. Sabah telefon geldi, sabaha karşı kalp krizi geçirmiş.
Gözlerim karardı, şok olmuştum. Annem donup kalmıştı. Amcamı, dayılarımdan farklı görmezdi. Kayınbiraderini değil, kardeşini kaybetmişti. Derhal kıyafetlerimi çıkardı, üstümü giydirdi. Ben hala buz gibiydim ama içim kavruluyordu. Annem korktu ve beni sertçe sarstı. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Otobüste de ağlamaya devam ettim. Amcamın evine vardığımızda, babamı yengeme sarılmış, hıçkıra hıçkıra ağlarken gördüm. Sonrasını hatırlamıyorum, bayılmışım.
En son hatırladığım şey: kolonya kokusu. Yüzümü tokatlıyorlardı. Babam ve diğer amcalarım, amcamı morga götürmüşler. Gülümsüyormuş. Yüzünün parladığını söyledi babam. Meleğim, gerçekten melekmiş meğer.
En büyük hayali; üniversiteyi bitirdiğimde beni mezuniyet cüppesiyle ve sonrasında gelinlikle görmekti.
Hepimiz bir şekilde hayatımıza geri döndük. Ama ben hep yokluğunu iliklerimde hissettim. Kışın yolda yürürken montunu çıkarıp, ben üşümeyeyim diye sımsıkı sarmasını, yaramazlık yaptığımda annem kızarken "Prensesimle uğraşma!" demesini, eti cin ve jelibon alıp birlikte yememizi, kucağında yatıp film izlememi, arada annemle babam evde olmadığında evi darmadağın edip bir de üstüne karşılıklı göbek atmamızı, o yatarken üstüne çıkıp öpücüklere boğmamı... bir yay burcu erkeği olarak son derece eğlenceli, komik, sevimli ve içliydi. Derdini hep derinlerde gizlerdi. Zaten içine attığı için böyle oldu ve dediği gibi sadece ben gerçekten üzüldüm.
O benim kanatsız meleğim, tombişim, şekerparem. 10 yıldır yanımda değil ama beni gördüğünü ve özlediğimin farkında olduğunu biliyorum.