dünya coğrafyasında bir çok ülke tarafından gelişmekte olduğumuz süreç içerisinde şimdiki kadar fark edilmemiş olsak da, şimdilerde oldukça revaçtayız. Rönesans diye bir ismi tüm dünya biliyor. Yeniden doğuş olduğunu söylüyorlar antik çağın. Rönesans Türklerin dünyada optimum toplumu inşaa etmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Herkes istanbul'un alınışını bir dönüm noktası olarak gösterir. Türkler antikitenin optimumu sayılan toplum kuruluşunu daha istanbul'u fethetmeden önce gerçekleştirmişlerdi. istanbul alınınca yapıya geri dönülmezlik vasfı eklendi. Avrupalılar Roma imparatorluğu topraklarında söz hakkı sağlama ümidini kaybetti. Daha istanbul alınmadan Marmara'nın tamamı islamlaşmadan, Sivas-Kayseri-Konya-Amasya hattında bir Türkiye doğdu. O Türkiye sonradan Osmanlı devleti oldu. O Türkiye insanların neyle yükümlü olduklarını ve haklarının nasıl güvence altında olabileceğini karara bağlamış optimum bir toplumdu. Müslümanlar yönetici olarak, kural koyucu olarak bir işlev görüyorlardı. Gayrimüslümler bu mekanizmanın çalışmasında öncülük ediyorlardı. Daha önceden ahilik yoluyla toplum içinde bir güven ve tanınırlık, herkesin sınırını bildiği, tecavüze uğrama ihtimalinin kalmadığı bir toplum düzeni tesis edildi. Türk düzeninde feodalizmden farklı olarak altyapı yatırımları merkezin sorumluluğundadır. Su kanallarını, köprüleri merkez yapar. Dolayısıyla tebaa merkezin himayesi altındadır; devlet mahalli zorbaların tehdidi karşısında güvence olarak atomize bireyleri korur.
"Allah devlete zeval vermesin" bir ezikliğin uzantısı değildir. insanlar adalet güvencesini orada buluyorlar.