Şans işidir, ya da kısmet diyelim. Diyelim ve geçsin gitsin zorunlu tanım işi...
kafa iznindeydim geçenlerde. Aslına bakarsınız sırf merak ettiğimden. yani yoktu özellikle kafa iznine ayrılmamı gerektirecek bir durum. neyse işte, konuyu bulandırmadan devam edeyim anlatmaya. kafa iznindeydim, emesen denen o yüzyılın icadı sayesinde, cennetten kovulan kardeşim ile laflıyorduk. kardeşim diyorum, ama kimin yaşının kiminkinden büyük olduğu çok da önemli değil. kardeşiz, değil mi kardeşim?
bizim beraber kurduğumuz yeni şirketimize muhasebeci bir kız yollamış, ben de cv bile istemeden kabul ettim, kardeşim yollamışsa, baş tacı. lakin hatun bir garip çıktı. önceleri asılıyor sanıp günahını aldım, hakkını helal etsin. meğer delinin tekiymiş. ne beklenir ki cennetten kovulan'dan. işte o deli hatun söyledi, ilk iş gününde; 'garfield bey 14 şubat'ta sevgilinize ne alacaksınız?
sevgilim yok dedim, kaldı ki ben hiçbir 14 şubata sevgilimle giremedim.
işte ordan açılmıştı bu, hiçbir 14 şubata sevgili ile girememe durumu. kimin neye girdiğinden ayrıca konuşmak gerekir aslına bakarsınız ama, bizi alakadar etmiyor. alan razı, veren razı. değil mi gülüm? al gülüm ver gülüm. vermezsen nah alırsın gülüm! kurtlar vadisi ekibine de bir selam çakalım bu arada, ulu sözlük aracılığı ile.
aslına bakarsanız ben de büyük çoğunluğunuz gibi düşünüyorum. kapitalizmin bu boktan yalanına inandığımdan değil, 6.5 milyar insanla aynı özelliği yaşamak istediğimden değil, sadece olmadı işte. şans diyelim, ya da kısmet. kader veyahut, her neyse işte. olmadı, ukte kalmış demek ki içimde. ve bunun eksikliğini hisseder oldum, şu aralar. çünkü ilk defa bu denli aşık olmuştum.
öyle çok fazla gönül işim olmadı benim, 22 yıllık yaşantımda. zaten gençliğimin büyük bölümünü devrim yapacağımı sanarak geçirmiştim. ezilen bütün insanları kurtaracağımı sanarak. onun yoğunluğu vardı birincisi, ikincisi ise dedim ya dürüsttüm. bir şeyler hissetmeden olamıyordum kimseyle.
fazlaca dürüsttüm o zamanlar. içimdeki o güzel çocuğa tecavüz edilmemişti henüz! bütün insanlar iyiydi gözümde, sadece bazı hataları vardı, ve ben tanrı değildim, affedecek. şimdilerde hiç sormayın o insanlar hakkında neler düşündüğümü. hayat sahiden fazlaca yonttu. şu şirketin işleri düzelse, cennetten kovulan kardeşim ile parayı bir bulsak, ben biliyorum o insanlara neler yapacağımı ya, neysee...
hayatını anlattın be adam! diyenleriniz olmuştur, hala okuyorlarsa. bu hayatımın sadece en kısa anı, inan...
biz de isterdik her ne kadar inanmasak da, bir sevgililer gününde, sevgilimiz ile beraber olmayı. duygusallık bize göre değil, kuramayız öyle güzel cümleler de, içimizden gelenleri söylemeyi. isterdik, çok isterdik hem de... beraber oturup, işte bu olan-bitenleri anlatmayı, kapitalizmin bu dandik yalanına aslında inanmadığımı ama, yine de boyun eğdiğimi. 'hediye işinden anlamam, ama madem bu günü biz de 6.5 milyar insan gibi özel kabul ettik, bütün özellik senin olsun' demeyi. bugün ne istersen yapacağım, sadık bir köpek gibi demeyi. aslında bütün mesele de bu zaten.
Kısmet değilmiş...
işte o gün, bugündür part time sevgili arıyorum. uzun sürelisi bize göre değil. aşık olup, üstümüzü başımızı parçalıyoruz. bütün hırsımızı klavyeden alıyoruz. sizin ise yüzünüzde ya bir tebessüm kalıyor, eliniz artı oy'a gidiyor, ya da siktir lan diyip eksi oylayıp geçiyorsunuz. hayat bu işte. ya da bu değil. bilemedim ki...