yüce Allah'ın izniyle, normalde karınca yuvalarının içine işeyip satanistlerle alman pornosu karşılığı kedi ticareti yapan ateistlerin hayvansever kisvesine bürünüp mezbahalara baskın düzenlediği bir kurban bayramını daha uğurladık geçtiğimiz günlerde. gâvurların bile tıynetinde bulunmayacak türden büyük bir kalleşlikle ihbar edip mesaj atmama engel olan şer odakları sebebiyle mesaj atamadığım herkesin geçmiş bayramını en içten dileklerimle kutlar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, sözlükteki güzel, bakımlı ve seksi bayanların ise her yerinden öperim...
velhasılı kurban bayramını askerdeki kocam terhis olmuş da erkeksizliğim; o en derin kadınsı arzularım son bulacakmışçasına bekler, geleceği günün öncesi erkenden uyuyabilmek için saatlerce evin salonunun ortasında semazen yapıp yorgun düşünce en seksi iç çamaşırlarımı giyip yatağıma girerim. ama salih o gece asla uyumaz. ben uyuyabilmek için kurban edilen koyunları sayarken o gül suyu tabancası elinde, sabaha kadar gözünü bile kırpmadan nöbet tutar. sebebini bana sormadan önce kendinize şu soruyu sorun: salih neden hiçbir fotoğrafında gülmüyor acaba?
bu kadar sabırsız olmayın, sorunuzun cevabını elbette ki vericem. ama bundan iki üç sene önce salih'in validesi idrar yolu enfeksiyonundan veterinere kaldırıldığında eve salih'in ihtiyacı olabilecek eşyalarını almak için döndüğümde önceki gece ansızın gelen telefon üzerine salih'in kitlemeden koltuğun üstünde bıraktığı günlüğünü okuma fırsatım oldu. genelde bana küfür yazmış, bazı yerlerde dergaha zikir çekmeye gidiyorum diye evden çıkıp mahalledeki dişi kedilerle ne haltlar çevirdiğinden falan bahsetmiş ama günlüğünde en çok dikkatimi çeken 21.12.2009 tarihinde kaleme aldığı şu dörtlük oldu:
şiiri okur okumaz başımdan aşağı kaynar zemzemler döküldü. salih, 16. yüzyıl divan şairlerinin takkesini başından alacak denli fevkalade bir osmanlıcayı ne ara ögrenmişti? bundan benim niye haberim yoktu? yoksa... bunları sonra düşünmeliydim. hemen yapmam gereken salih'in ne demek istediğini anlamaktı. bunun için bir edebiyat öğrencisinin kadim dostum minibüs şoferi recep'in dolmuşunda düşürdüğü, recep'in içinde arapça yazılar var diye dini kitap sanıp bana verdiği, benim de yastıklar yıkanırken üstüne havlu atıp yastık niyetine kullandığım başucu kitabım ferit devellioğlu osmanlıca-türkçe ansiklopedik lugatı açıp şiiri çevirmeye başladım. aşağı yukarı şöyle bir şey çıktı:
bu ruh sağlığı yerinde bir canlının yazacağı türden bir şiir değildi elbette. salih'le senelerdir yediğim hurma, içtiğim zemzem ayrı gitmese de geçmişi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. bu sebepten dolayı emrimdeki cinlere geniş kapsamlı bir araştırma yaptırıp şu bilgilere ulaştım: salih iskoçya'nın glasgow şehrinde, soğuk bir kış gecesi tek göz bir odada gözlerini dünyaya, patilerini semaya açmış ve doğduğundan birkaç gün sonra gencecik yaşında beş kız kardeşiyle beraber bir ateistin çarpıp kötürüm bıraktığı babasına bakabilmek için babasının vefatına kadar bir konfeksiyon fabrikasında gece gündüz çalışmış fakat tüm sıkıntılarına rağmen asla allah'a isyan etmemiş, alın teriyle kazandığı parasını iddaaya yatırmamış ya da karı kıza yedirmemiş, babasının whiskas ve bakım masraflarından artanlarla kendisine bir şişe süt bile almadan kız kardeşlerini kur'an kursuna gönderebilmek için allah affetsin domuzlu kumbarasında para biriktirmiş son derece ahlaklı, dürüst ve nankörlükten nasibini almamış bir kediymiş.
salih ve ailesi bir şekilde yuvarlanıp giderken bütün dünyayı etkisi altına alan küresel bir ekonomik kriz patlak vermiş. tüm ülkeler finansal krizlerle çalkalanırken salih türkiye'yi bu felaketten kurtarıp krizi teğet geçirten efsane başbakan recep tayyip erdogan'ın methini duymuş. belki rızkımızı burada buluruz deyip sülalecek fakir fukara garip gurabanın umudu olan, mazlumları merhamet kanatları altına alan erdoğan'ın ülkesine hicret etmişler...
salih'in bir ay boyunca yapmadığı iş kalmamış. simit satmış, su satmış, pezevenk olup karı satmış ama asla adam satmamış. pazarda başına sütyen takıp ikizlere takke diye bağırmış, ışıklarda cam silmiş, yeri gelmiş cami önlerinde sakat numarası yaparak dilenmiş. eline geçen üç beş kuruş olsa da her gün şükretmesini bilmiş taa ki bir daha asla gülememesine sebep olacak o evlerine ateşler salan kurban bayramı arefesine kadar... salih'in canından çok sevdiği beş kız kardeşi o arefe sabahı satanistler tarafından beyaz bir toros'a bindirilip kaçırılmış ve salih hiçbirinden bir daha haber alamamış. onlardan geriye sadece mutlu aile fotoğrafları ve el yapımı türbanlar kalmış...
o elim olayın yaşandığı günün ertesi bayram namazını kılmak üzere camiye gittiğimde, caminin avlusunda başında minicik takkesiyle adeta bir bebek gibi masumca uyuyan salih'i buldum ve soğuktan donmak üzere olan bedenini cübbemin içine sokup islam'ın dünya üzerindeki son kalelerinden biri olarak görülen ve melekler tarafından yedi yirmi dört değişmeli olarak korunan evime getirdim. işte o gün bugündür..
salih: bugüüün bayrammm, erken kızarın sucuklaarr. giyelim en güzel cübbeleriii...
etuuu: ne bağırıyon lan öküz gibi? iş başvurun için özgeçmişine dair ses kaydı yapıyordum akoyim.
salih: kusura bakma bugün çok mutluyum ak tüm zemzemler benden kurban boyunca. gece kavurma ve paça hayallerinden uyuyamadım.
etuuu: ulan senin yüzünden yalancı da olduk be. iki saattir t.kkenden uydurduğun hikayeyi anlatıyorum. yok neymiş kız kardeşlerini satanistler kaçırmış yok intikam duygusuyla geceleri uyuyamazmış... tövbe yarabbi allah'ım sen mazur gör ya.
salih: hacı evde miskin miskin yatıp kadın programları izlemekten sıkıldım napim ya. senin müezzin maaşın da yetmiyor bak pet shop'ta çırak olunca kendime oradan patisine erkek kedi patisi değmemiş bi avrat da bulurum. 31 çek.. ay zikir çekmekten takkem soldu.
etuuu: iyi olur bence de. son zamanlarda benimle operasyonlara da gelmez oldun, millet sözlükte seni soruyor habire.
salih: kaç kere siktir et dedim ben sana o sözlüğü. ben oranın insanı kadar vefasız insanı hiçbir yerde görmedim. bugün öven adam yarın sövmeye başlar. yazdıklarını bayılarak sonuna kadar açar okurlar ama saygısızlık etmekten de geri kalmazlar. bırak şurayı, fotoğraf atan; millete kendini peşkeş çeken karılar kadar değer vermezler sana.
etuuu: uludağ sözlük bir gül biz ise ona sevdalı bülbülüz. dikenleri batıyor diye sevdamızdan vazgeçecek değiliz ya... o değil de neden sucuk kızartıyorsun sen akoyim? bugün zaten et festivali var, gut hastası olmak mı istiyorsun?
salih: olm bu devirde gut hastası olmak zenginlik göstergesi. hasta olacaksak gut hastası olalım yani. al bak ekmeğin arasına koyim ohhhh mis bee. aç ağzını. hooooppp, uçak geliyor uçak geliyorrr.
etuuu: hammmm. güzel kızartmışın harbi eline sağlık. hadi üstünü giyin de kurban pazarına gidelim. o kadar sucuk yedin dişlerini misvaklamayı unutma he.
üstümüzü giyindikten sonra dini bayramlarda hat safhaya ulaşan iman gücümüzle kilometrelerce mesafe katebildiğimiz uçan seccademize binip kurban pazarına doğru yola çıktık. yol boyunca mübarek kurban bayramında bile çizgi film kahramanı gibi çırılçıplak dolaşan kadınlara zemzem dolu su balonlarıyla hava saldırısı yapmayı ihmal etmedik. kur'an-ı kerim'den sureler okuyarak vitesi beşe taktığımız sırada ateistler tarafından sapanla vurulunca en yakındaki caminin minaresine acil iniş yapmak zorunda kaldık ve uçan seccademizi camiye park ettikten sonra yola yayan olarak devam ettik.
kurban pazarına varır varmaz her zamanki gibi satıcıların kumaş pantolonlarından belli olan cinsel organlarına dikkat ettim ve içlerinde en büyük penise sahip olanın yanına gidip pazarlığa başladık. ben gözlerimi satıcının kürt olduğunu en az yüz metreden belli eden cinsel organından ayıramadan pazarlık yapmaya çalışırken, salih pazardaki kuzularla güreş tutarak eğlenceli vakit geçiriyordu. kurbanlığı seçtikten sonra özellikle türkiye ateistler derneğine bağışlayacağım için koçun t.şaklarını kontrol ettiğim sırada arka taraflardan sanki merdiven altı kürtaj yapılıyormuşçasına bir kadın çığlığı gelince salih'le birbirimize baktık ve sesin geldiği yere daha hızlı gidebilmek için oradaki boğalardan birine bindik. boğanın sırtında olay mahaline vardığımızda ise alışkın olduğumuz bir manzarayla karşılaştık...
2000 yılında tek gecede beş ayrı yerde yönettiğim operasyonlarla türkiye'de çökerttiğim satanizm akımından geriye kalan ve ısrarla şeytandan umudunu kesmeyip ateizm saflarına geçmeyi reddeden bir avuç satanist yine her seneki gibi kurban bayramını es geçmemişti:
darth maul maskeli satanist: o maske seni iyice maymun iştahlıya çevirdi olm. başka maske bul artık kendine, millet seni ateist sanıyor akoyim.
şeytan maskeli satanist: hadi daha fazla zaman kaybetmeyelim. yüce efendimiz kurban bekliyor ne de olsa. yaaa şeytannn, yedi satanist toplandık sana bir bakire kurban ediyoruz. mübarek kurban bayramında sen kurbanımızı kabul et!
etuuu: allah namına durun! (gül suyu tabancam elimde)
şeklinde bağırıp komut verdiğim boğanın üstünde rodeo yaparak satanistleri dört bir yana savurdum önce. ardından salih ''show time'' diye bağırıp elinde satırla aşağıya atladı. satanistler salih'i görünce bir anda içlerindeki kedi sevgisiyle beni bırakıp salih'i kovalamaya başladılar. salih kaçarken ben de boğayla beraber satanistlerin ardına düştüm ve üç tanesini boynuz darbeleriyle yere serdik. bu sırada salih iki satanistle tek başına, iki patisinde doksan dokuzluk tespihlerlerle daha önce görmediğim türden ölümcül bir islami dövüş tekniğiyle dövüşmeye başladı. hayranlıkla salih'i izleyerek dalıp gittiğim sırada başıma zebani yabasıyla vurulunca öylece yere yığıldım. yerde kanlar içinde yatarken, roket takımının gökyüzünde kaybolunca ortaya çıkan kudretli ışık hüzmesi salih'in üstünde zuhur etti ve salih şehadet patisini şöööyle bir havaya kaldırıp bağırarak eüzü besmele çekince tüm satanistler bir anda çırılçıplak kaldı ve tenasül organlarını nereden bulduklarını anlayamadığımız incir yapraklarıyla kapatıp ardına bile bakmadan oradan kaçtılar...
salih yedi kişi girilmeye çalışılan başı açık kadınla beni birer koluna alıp bizi kaçak kurban kesme alanından çıkardı. bu tarihi ve mucizevi ana şahit olduktan sonra göz kapaklarımın yavaşça kapandığını hissettim. gözlerimi açtığımda ise yanıbaşımda salih patilerini semaya açmış bir şekilde dua ediyordu, etrafa göz gezdirip özel hastanede olduğumu fark edince salih'e kahpe bizanslı tokadı atıp neden özel hastaneye getirdin tedavi masraflarını nasıl karşilicaz diye azarladım.
en azından seda sayan'ın tavşan dişli olduğu dönemlerdeki gibi seksi bir hemşire bana bakar da biraz cilveleşiriz öyle özel hastane tarafından kuru kuruya s.kilmiş olmayız diye hayal kurarken içeriye elinde tepsiyle aksak ve meymenetsiz böyle suna pekuysal'a benzeyen bir hemşire girdi. büyük bir hayal kırıklığıyla kadir inanır'ın imparator filminde erkekliğini kaybettiğini öğrendikten sonra hastane yatağında hayata küstüğü sahnedeki gibi hemşireyi yemek konusunda şu yemeğe bak buz gibi vs diyerek bir güzel azarladım. o da filmi izlemiş olacak ki yeter artık istemiyorsanız yemeyin dedi, ''ben yemeyeceğim ama sen yiceksin!'' diye bağırarak tepsiyi üstüne fırlattım ve ardından aynı filmdeki gibi yatağın demirini okşayarak ağlamaya başladım...
gözyaşlarımı sildikten sonra salih'i tekerlikli sandalyeye bindirip hastanede güzel bir tur attırdım. hastane içi hız sınırını aştığımız için güvenlik peşimize düşünce personel soyunma odasından hemşire kıyafetleri çalıp önümüze çıkana hışşş yaparak çaktırmadan hastaneden kaçtık... evet kaçtık; ne yapsaydık, tedavi masraflarını karşılayabilmek için doktorlara mı domalsaydık?