32 nci gün

entry181 galeri
    46.
  1. dün akşamki programda türk gençliğinin halini gözler önüne seren programdır.

    öyle bir durumdayız ki, kimse birbirini dinlemiyor, o konuşurken, öteki atlıyor, ayaklarını yere vuruyor veya atışma havasında geçiyor.

    haçlı irtica kavramını literatüre sokan eleman ne kadar geri zekalı ise, üniversitelerde türbanın özgürleşmesi gerektiğinden dem vurup üzerine 13-15 yaşındaki kızları örnek gösterip -13-15 yaşındaki kızların ne işi var orada?- üzerine bir de "bu yasakcı zihniyet, psikolojik işkence odaları kuranlar yargılanmalı" diyen zat da o kadar geri zekalıdır.

    türban yasağının üniversitelerde kaldırılmasını sağlayan yasa değişikliğine destek verenlerden oluşan grup, bu yasaya karşı olduklarını çünkü, türbanın sadece üniversitede değil, kamu alanına da girmesini istemektedirler ve yasayı eksik bulduklarını söylemektedirler. bu işin bu noktaya geleceği çoktan belliydi, yani "bu olay sadece üniversitelerle sınırlı kalmayacak" diyenleri sonuna kadar haklı çıkaran bir geceydi.

    o kadar konuşmada 3 tane adam gibi konuşan vardı, tekerlekli sandalyede oturan genç, türbanlı olan gencimizin "oligarşik elitler" suçlamasına "ben bir inşaat işçisinin çocuğuyum! benim sorunum senin inançların çerçevesinde türban takman değil, benim sorunum senin türbanla üniversiteye girmen de değil, benim sorunum kendi siyasi emmelleri için sizi kullananlardır, siz farkında olmadan o kişilere destek veriyorsunuz, farkında olmadan kendinizi kullandırıyorsunuz" diyerek muhteşem bir ayar vermiştir. diğer taraftan, bilgi üniversitesi psikoloji öğrencisi olduğunu söyleyen türbanl bir kız muhteşem bir konuşma yapmıştır ve yakışıksız şekilde ilerleyen tartışmaya ayar vermiştir. bir de sütçü imam üniversitesi'nden geldiğini söyleyen enç, devrim yasalarına ve anayasa'nın 174. maddesine atıfta bulunarak bu anayasa değişikliğinin yasal olmadığını somut bilgi ve belgelerle ortaya koymuştur.

    türbanlı öğrencileri ayaklarını yere vurarak yok sayan denyolar gibi, türbana karşıt açıklamalar yapan gençler de türbanlı ve türbanı destekleyen öğrenciler tarafından sözlü tacizlerle konuşmaya engel olacak denyoluklarda bulunmuşlardır.

    bir de türkiye'de oluşan tablo gerçekten inanılmaz boyutlara gelmiştir. evet laiklik, anlamsal olarak dinsizliktir ve "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" gibi bir cümle anlam kargaşasında doğrudur, ancak, bir kişi "ben laikim" dediğinde, bu "ben dinsizim" manasına gelmez, devletin laik düzenine inanma ve onu muhafaza etme amacındaki kişiyi ifade eder. devlet gibi bir organizasyon canlı bir organizma değildir ki, "ben laikim" desin. bunu devletin bir parçası olan bireyler dile getirir.

    diyelim ki, "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" cümlesi sonuna kadar doğru ve açık bi cümledir e aynı kişi nasıl olur da çıkıp, kamu alanına dini kisve altındaki siyasi bir simgenin girmesini isteyebilir? o zaman laik devlet düzeni nerede kaldı? böylesine çelişkili cümleler kurmayı da herhalde kanada'da öğrendi ablamız.

    bir yandan 18 yaşını aşmış, kendi kararlarını verebilen bir kızımıza kıyafet konusunda baskı yapılamaz deyip, 13-15 yaşındaki kızlarımız üniversite önünde coplandı örneğini vermek de hakikaten tuhaf olmuştur. 13-15 yaşındaki çocukları kullanan adamlar çıkıp, özgürlük demokrasi dersi vermeye kalkmışlardır.

    mehmet ali birand'ın ise böylesine bir konuda herkese 1 dakika verip "soruma cevap ver, girsin mi girmesin mi?" şeklindeki konuşması ise gariptir. bu millet "evet mi, hayır mı" şeklinde tartıştığı için, cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi referandumuna "parlamenter demokraside ne gibi zararlar ortaya çıkarabilir, götüreceği, getireceklerinden az mıdır, fazla mıdır?" gibi tartışmaları yapmadan girmiştir. ülkeyi ciddi kaosa sürükleyen konular sadece "özgürlük, demokrasi, halk" gibi kavramların içine sıkıştırılıp tartışılmadığı için, kimse kimseyi dinlemeden kendi bildiği yolda gidiyor.

    bugün çekincememiz nedir? laik düzenin yara alması çünkü, bu örtünme yasağının kalkması üniversitelerde kalmayacak! bu kamu düzenine girdiği zaman devletin laik düzeni sarsılacak! bir yandan "ben laik değilim, devlet laik" de diğer yandan "bu yasak kamu çalışanları için de kaldırılmalı" de. recep tayyip erdoğan muhalefetin değil, necip türk milletinin eline vermiştir çelik çomağı, hep beraber oynuyoruz! o da o fırça bıyıklarının altından kıs kıs gülüyor bizlere. bir de garanti veriyor hazret; "sadece üniversitelerle sınırlı kalacak! kanayan bir yaraydı, yarayı tedavi ediyoruz" diyor. yara tedavi falan edilmiyor, daha da derinleştiriliyor ki, içine sağlam dolgu yapılsın ilerki yıllarda. 5 sene sonra "e kardeşim devlet bu çocuklara milyonlarca lira yatırım yaptı, devlet bu çocuklardan yararlansın" denilip, kamu yasağı da kaldırılacak ve o günün akp'lileri de "tabi canım özgürlük" diyecekler, recep tayyip erdoğan bugün söylediğini unutacak belki de "ben böyle bir şey demedim" diyecek yüzü kızarmadan, tıpkı geçmişte söylediklerini bir unutup bir hatırladığı gibi... "kanayan bir yara var, göz yaşlarını durdurmalıyız" edebiyatıyla kamuya sokacak. bugünün tatlı su demokratları da o gün gelince, sular bulanınca, daha büyük kaoslar doğunca bakalım ne diyecekler? bugün türban meselesi sebebiyle okula gitmeyen öğrenci oranı, toplam üniversite öğrencisi sayısının %1'i bile değil. madem inanç özgürlüğü, türkiye nüfusunun %20'si olan alevi insanlarımızın dini inaç özgürlüğü neden yok? çünkü amaç özgürlüğün meyvelerini yemek değil, çünkü demokrasi bir amaç değil, araç!

    bu yasağı üniversitede delerseniz barajın patlatılıp şehrin sel altında kalmasını yaşarsınız. 4 yıllık lisans programı için "örtüm, alıp verdiğim nefes kadar değerlidir" değerlendirmesinde bulunanlar, 4 yıl sonra belki de ömür boyu yapmak istedikleri bir meslek için çok daha sert olacaklardır. tayyip erdoğan türban meselesini ispanya'da hamile bırakmıştır, nur topu bir kaosumuz yakında doğacaktır.
    4 ...