Hidayetten nasipsizlerin tartışmaya devam ettiği konu. iyice okuyun bunu. Bakın Bir manada, hepimiz Kur’ân müslümanlarıyız. Çünkü, onun nuru sürekli hayatımıza akıyor ve bizi o besliyor. Evet, bizim can damarımız, havamız ve ziyamız Kur’ân’dır. Ebedlere kadar var olabilmemizin temel direği Kur’ân’dır. Kur’ân, bizim şahsî, ailevî, içtimaî, iktisadî, siyasî ve idarî hayatımızı tanzim eden bir kanunlar külliyatıdır; içinde bulundurduğu dua, zikir, fikir ve münâcâtlarla mana aleminde ilerleme rehberimizdir. Dahası Kur’ân, başta Sünnet olmak üzere diğer şer’î delillerin de kendisine dayandığı temel kaynağımızdır.
Ne var ki, günümüzde “Kur’ân müslümanlığı” sözü ile, özellikle Sünnet’i dışlayarak islâm’ı yalnızca Kur’ân’a göre yorumlamayı esas edinen bir anlayış nazara veriliyor. Bu açıdan da, bu tabiri masum bir haliyle aklı başında olan hiçbir müslüman kabul edemez.
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Kur’ân ile nefes alıp verirdi. Ashab-ı Kiram, içinden çıkamadıkları meseleleri hemen Efendimize sorarlardı. Peygamber Efendimiz’in bizzat kendisine tevcih edilen pek çok sual, halledilmesi gerekli olan pek çok müşkil, ümmetiyle alâkalı dînî, sosyal hayat, iktisâdî, siyasî pek çok soruyu cevaplayarak öğretmişlerdir. Mesela; Kur’ân’da zikredilen namazı bütün rükünleri, şartları, sünnetleri ve âdâbıyla; haccı bütün teferruatıyla; zekâtı ayrıntılı olarak anlatırdı. Hal böyle iken sadece yüce kitabı referans alıp hadisi şerifleri yok saymak sapıklıktır. Son olarak Nisa suresinin 59. Ayetine bakmasını istiyorum hidayetten nasipsiz olan zavallıların.