entryi saçma bulan biri olarak, etrafımızdan duymaya ve algılamaya başladığımız yaşlarımızda (ki bu bir yaş civarı oluyor) işittiğimiz kelimelerin tane tane, yavaş çekimde ve büyüklerin bebekleşerek (bir nevi soytarılaşarak) söylediği kelimeler olduğu, haber bülteni izleyerek türkçe öğrenmediğimizi hatırlatmak isterim.
Şahsım olarak vahiy yoluyla değil ama 11 yaşında bir yıl boyunca haftada 30 saat civarında ingilizce dersi alarak öğrendiğimi vurgulamak isterim. Yani öyle tv, radyo izleyerek/dinleyerek değil. Gramerin yanısıra ingilizce ve amerikan aksanları için farklı hocalardan (ki bunlardan biri Avustralyalı idi) farklı dersler alarak, laboratuvarda kulaklıkla listening yaparak, ayda bir okul genelinde sınav olarak, öğrendiğimiz her yeni kelimeyi deftere 10 kez yazarak yani aktif çalışarak öğrendim. Bu dediğim bugünkü olmayan eğitim sistemi içinde bir ütopya veya ham hayal olarak algılanabilir, şaşırtıcı ama bu ülkede insanlar 11 yaşında ingilizce hazırlık sınıfı okuyabiliyorlardı. Eğitim sisteminin şaftının kaymadığı yıllarda. Milattan önce falan değil kanka, ben yetiştim o şanslı döneme. Sonrasında üzerine fazla bir şey koyma imkanı olmasa da hala hiç ama hiç çalışmadan girdiğim yabancı dil sınavından 85 ve üzeri alabiliyorum.
Bugün 40 saatlik bir ders haftasında 30 saat ingilizce hakikaten hayal. Ancak üniversitede hazırlık okuyabilirsen belki. Ama ağaç yaşken eğilir.
Gece gece kimsenin moralini bozmak istemezdim ama, türevi integrali bilmiyorsan iki hafta sıkı bir çalışma ile öğrenebilirsin. Maalesef ingilizce öyle kısa zamanda, hele hele bbc izleyerek yani pasif bir şekilde öğ-re-ni-le-mez.