neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    129.
  1. Elektriğin başta istanbul, henüz hiçbir kente gelmemiş olduğu yıllardı. Akşamları gaz lambalarının sönük ışığında oturmaktan da kimsenin yakındığı yoktu.
    ***
    Gecelerden birinde, 3 yaşlarında bir oğlan çocuğu ağlayıp duruyordu.
    Çocuğun annesi, eve "evlatlık" sıfatıyla hizmetçi olarak alınmış ve adı "Sadakat" konmuş, yetişkince bir kıza:
    - Gel al şunu da sustur, demişti.
    ***
    Sadakat, ağlayıp duran küçük oğlan çocuğunu kucağına almış ve bir elinde idare lambasıyla, hamam kurnasının arka tarafındaki ufak demir kapılı su deposunun önüne götürmüştü.
    Sonra da demir kapıyı açıp, idare lambasını sulara doğru tutarak, uzayıveren gölgeleri ağlayan çocuğa göstermiş:
    - Bak burada öcü var, hemen susmazsan seni yer, demişti.
    ***
    Çocuğun korkudan ödü patlamış ve hemen susmuştu.
    Anne ise, ağlayıp durmasından usandığı küçücük oğlunun susuvermesinden hoşnuttu:
    - Sadakat biliyor onu susturmasını, diyordu.
    ***
    Önüne gelenin, önüne geleni:
    - Ben kimim biliyor musun?
    Diye korkutmaya çalıştığı...
    ***
    "Buzlanmış beyinler ezberine", tartışılması ihanet sayılan dogmatik kalıplarla, kutsal tabuları azıcık fiskeleyerek, bir çakmak alevi uzatmaya kalkanları, önüne gelenin:
    - Gördünüz mü, bakın nelere dil uzatıyor, diye hedef tahtası yapma seferberliğine giriştiği; bir türlü burjuvalaşamamış bir ülkede, sürekli öcülerden korka korka yaşamak...
    ***
    Çobanın biri, dağ yamaçlarında sürüsünü otlatırken, bir ayı dışkısına rastlayınca korkar:
    - Hay Allah, yine bir ayı dolaşıyor buralarda, diye ne yapacağını şaşırırmış.
    ***
    Ayının dışkısına rastladıkça kork, bir yerlerden ayı çıkacak diye kork...
    Bir gün canına tak etmiş çobanın ve bağırmaya başlamış:
    - Ayıdan kork, bokundan kork; ben bu dünyaya korkmaya geldim Tanrı aşkına...
    ***
    Bir türlü burjuvalaşamamış, iç göçlerin katmerlendiği ülkelerde; "olduğundan fazla görünme" epidemisi yaygınlaştıkça yaygınlaşır.
    Böylesi psiko-sosyolojik bir sakatlanmanın, genç kuşaklara da bulaşması ve kendilerine yakıştırdıkları bir simge ve birkaç sloganla "kimliklerini" kanıtlamaya uğraşmaları kaçınılmaz olur.
    Kimi "kutsal inançlar"a sığınır, kimi "çağdaş devrimciliğe"...
    ***
    Bizim Solmaz Kâmuran, yaşlı bir kalem emekçisiyle, yüz yüze tanışma özlemi gösteren 4'üncü kuşak genç dostlardan, 20 kişilik bir grubu davet etti eve.
    ***
    Genç dostlarla konuşurken, taşlaşmış kalıplara; "non-konformist" ve "paradoksal" ters bir raket vuruşun, eğlenceli örneklerinden bir buket sunmaya çalıştık.
    Ne kadar becerebildik, bilemem.
    ***
    "Yer" yüzü sadece Türkiye'den ibaret değildi. Afrika'da Kenyalı bir ailenin oğlu olan Obama, ABD'de başkanlık seçimleri için yarışıyordu.
    ***
    Bir "uğraş", yahut "meslek" alanında "var olmak" isteniyorsa; o alanları vaktiyle kulaçlamış olanların da biyografilerine ve ne bedeller ödemiş olduklarına bakmak gerekirdi.
    ***
    Fırından ekmek, kasaptan et almaya; sapına kadar vatansever olduğunu söylemek, yetmiyordu; "inanç" sahibi olmak da yetmiyordu.
    ***
    Bu arada, sınıf bilincinden yoksun ezik çevrelerin çocukları, öldükten sonra zengin burjuvalar gibi yaşamayı hak etmek için; "kutsal inanç" adı altında önerilmiş kutsal yöntemleri benimsemek mıknatısına, çok kolay tutulabilirlerdi.
    ***
    Sınıf bilincinin iğdiş edilmesi, kökleri sınıfsal tepkilere dayanan zıtlaşmaların, su yüzüne vurmasını engellemeye yetmezdi.
    Doktorların hastalığı teşhis etmeleri yasaklanınca; hastalık ortadan kalkmaz, acıklı ve garip görüntülerin dışa da vurmasıyla sürer giderdi.
    ***
    Yerel politikaların çöplüğüne düşmek yerine; kendi alanında evrensel kalitelerle bütünleşebilme rotalarını benimsemek ve önemli olmanın yollarını "arayan" biri olmak yerine, taze bir değer üretme tutkusundan ötürü "aranan" biri olmak...
    ***
    Genç dostlarla güncel sözlüklerin ötesinde, beyinsel ve gönülsel bir ça-ça-ça da az zevkli değil hani...
    ***
    Gelen genç dostlardan sadece 3'ü genç kızdı.
    Türkiye'nin erkek ağırlıklı dengesiz tablosu, kendiliğinden bizim küçük salona da yansımıştı.
    ***
    Ne yapalım, militarist bir iradeyle burjuvalaşmak, ancak bu kadar olabiliyordu işte...

    çetin altan
    1 ...