neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    127.
  1. Eski zamanlar istanbul'unun durmuş oturmuş aileleri, çocuklarını hazineden geçinmeli bir makam sahibi olmaları için gönderirlerdi okullara. O dönemlerde hayatta en imrenilecek başarı payesi Vali olmak, Genel Müdür olmak, Müsteşar olmaktı.

    Rahmetli babam da hayatı salt o açıdan görürdü. Sürekli bürokrasi kulislerinin dedikoduları yapılırdı evde...

    Ha bir de, tek parti iktidarının saylavı olmak vardı. Şu veya bu il listesinden aday gösterilme olasılıkları üstünde de durulurdu...

    Dünyadaki bilim, sanat ve üretim topoğrafyaları, kimseyi ilgilendirmeyen uzaydaki meçhul bir galaksi anlamsızlığındaydı.

    Hayat Türkiye'den ibaretti ve orada da en büyük başarı, hazineden geçinmeli üst düzey bir makam sahibi olmaktı.

    Kimse Türkiye'den azınlıkların, hiç de hazineden geçinmeli olmadıkları halde, zaman zaman nasıl evrensel bir nitelik gösterdikleri üstünde durmazdı.

    Ve yine kimse Tanzimat Batıcılığı'nın, nasıl olup da ittihatçılar'ın iktidarıyla birlikte II. Wilhelm'in rotasında aniden Orta Asya ırkçılığına dönüverdiğini merak etmezdi..

    * * *

    Çağ dinamiklerinden kopuk, şoven bir hegemonyanın demagojik tiratlarıyla, aynı kalıplar içinde koşullanmış renksiz beyinli pozörler galerisinin ortamlarında yetiştik biz..

    Büyüklerimiz her şeyi bizden daha iyi bilirdi.

    Düşmanı denize onlar dökmüş, bizi onlar kurtarmıştı.

    Ebedi Şef'e saygı, Milli Şef'e bağlılık... Milli Şef'e saygı, Ebedi Şef'e bağlılık... Ebedi Şef'in izinde, Milli Şef'in emrinde.. Milli Şef'in emrinde, Ebedi Şef'in izinde...

    Kimsenin ne makro ekonomiden çaktığı vardı, ne de adam başına düşen ulusal gelir ortalamasından...

    Gerçi ismet Paşa ile CHP Genel Sekreteri Memduh Şevket Esendal'ın Parti'yi daha gençleştirip, daha çağdaşlaştırma eğiliminde oldukları söyleniyordu ama...

    Bir de Peker'ciler vardı. inkılapları tehlikeye düşürmemek gerekçesiyle beylik klişeleri savunan.

    * * *

    CHP'nin iktidardan yeni düştüğü yıllardı. Parti'nin resmi organı Ulus'ta küçük fıkralar yazmaya başlamıştım.

    Bir gün ismet Paşa, Nihat Erim'le beni evinde başbaşa bir akşam yemeğine davet etmişti.

    Protokol biçimlenmelerinden yoksun olduğum için, ne söyleyeceğimi, nasıl konuşacağımı kestirememenin tedirginliği içindeydim.

    Paşa yemek masasının başına oturdu. Sağ yanına beni, sol yanına da Nihat Erim'i oturttu.

    Ve eliyle de rakı koydu bardağıma...

    * * *

    Cahit Sıtkı'yla nerdeyse on yıl boyunca hemen her akşam Şükran Lokantası'nda başbaşa içtiğim rakıların özgürlüğüyle, ismet Paşa'nın masasındaki rakının "efendi gibi olma" zorlanması belki de hayatımın en sağlıklı pusulasını oluşturdu...

    Kimseden emir almadan ve kimseye emir vermeden salt kalem gücüyle yaşama özerkliğinin çekimi biraz daha perdahlandı gözümde.

    Ve ismet Paşa'ya ilkesiz bir parti opürtünizmiyle ilgili bir meyhane fıkrası anlattım.

    Paşa duyar gibi yaptı, duymaz gibi yaptı, beni de bozum etmedi.

    * * *

    O tür yakınlaşmalar sonucunda bir gün de Paşa'ya, ilk Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Başbakanı Dr. Refik Saydam'ın vermiş olduğu bir demeçten söz etmiştim. Dr. Saydam Türkiye'de "Her işin A'dan Z'ye bozuk" olduğunu söylemişti. Peki, ondan sonra neden köklü bir düzeltmeye gidilememişti?

    Paşa:

    - Vaktimiz olmadı, demişti. Biz iktidara geldiğimizde 2. Dünya Savaşı çıktı. Savaş bittikten az sonra da biz iktidardan düştük.

    * * *

    Bana sorarsanız Türkler'in en belirgin özelliği mesleksiz oluşları. insanlığın evrensel boyutlu birikimleriyle de hiçbir hümanist sentezde buluşma özlemi taşımıyorlar. O yüzden de siyasal bir "otofaji"ye güngünden daha çok sürükleniyorlar...

    Arz yuvarlağı gitgide, hızlanan denge değişimleriyle giriyor 21. Yüzyıla.

    Dış dinamikler denklemi Türkiye'den de çok daha değişik yeni bir Türkiye'nin çıkmasına neden olabilir.

    Dileğimiz geçen yüzyıllarda olduğu gibi, anlamsız koşullanmalar sonucu, yine gereksiz bedellerin ödenmemesi...

    çetin altan
    0 ...