ben bu yazıyı sana yazdım

entry31064 galeri video218
    360.
  1. midem ağrıyor...
    ne zamandan beri içimdeki salak saçma duyguları dökebileceğim ve rahatlayabileceğim bir liman arıyordum ve biraz şans eseri de olsa, yeni üye olduğum uludağ sözlükte bu başlık altında gerçekten ne hissettiklerimi,sen hiç göremeyecek ya da okuyamayacak olsan da, sana anlatabileceğim sanırım.
    dedim ya sana midem ağrıyor, sanırım bu hazımsızlıktan.seni kaybetmiş olmanın vermiş olduğu ve daha da acısı bir daha kavuşamayacak olmanın içimi yakıp kavurduğu erittiği, tahayyül edilemez sancıların mideme olan yansıması heralde bu duygular. avucumun içinden kayıp gitmiş olduğunu görememenin, ya da görsem de bunun olabileceğini bir türlü konduramamanın ve sana bir türlü kendimi ifade edemeyişimin, bütün bu duygu yoğunluğunun içimde patlamasının, içimde kopan tayfunların, fırtınaların,boranların, geceler boyu gördüğüm kabuslarımın, her ne kadar bunlar tatlı bir rüya olsalar da, senin imkansızlığın göz önüne alındığında, bunlar maalesef canımı acıtmaktan öteye gidemeyen kabuslardan öteye gidemiyorlar, senin beni reddedebileceğin endişesiyle bir türlü sana konuşamamanın,bir yağmur gibi dolu olduğum halde bir türlü sana yağamamamın ve bir daha da yağamayacak olmayı bilmemim, fizyolojik birer tepkimesi olsa gerek tüm bu mide sancıları.
    mide ağrısını biraz anlatabildiğimi sanıyorum.sanırım sırada, bu mide kasıntılarına sebep olan sebeplere, sana, sana dair hissettiklerime gelebilirim.
    benimki, o klasik ilk görüşte aşk klişeleri falan değildi,bunu söyleyerek başlayabilirim herhaalde. ve aslını söylemek gerekirse, seni fark etmemiştim bile. bilirsin işte üniversite heyecanları herkes başka hülyalarda,başka arayışlarda ve sen bu arayışların içerisinde benim dikkatimi ilk olarak çekmemiştin. peki ne oldu sonra da sen benim merkezim haline geldin? sanırım bu süreci tam olarak bilmiyorum, anlatamayacağım, ama şunu söyleyebilirim, çay nasıl demlendikçe ve zaman geçtikçe tat verir ve en son aşamada doyumsuz keyfe ulaşılırsa, ben de seni tanıdıkça, öğrendikçe ve içimdeki duygular sana karşı demlenmeye devam ederek en sonunda doyumsuz keyfe ve belki de ıstıraba kendimi kaptırdığımı farkettim. gene de şu anda aradan tam 2 sene geçmesine rağmen o günleri hatırlayabiliyorum. gene de güzel günlerdi o günler. Her insan evladının başına gelebilecek biçimde, aşkın insanı kendinde alıp duygusal dünyalara yelken açtıran, o pembe yelkenli gemisinin kaptanı olmuş, belki de hiç bilmediğim halde felaketime doğru yol almaktaydım, bunun mutluluk olabileceğini farz ederek. Sürekli sana açılabileceğim uygun anı bekleyerek geçirdim günlerimi ve aylarımı, zaman hızla akıyorken ben içimdekiler sana söyleme isteğiyle yanıp tutuşurken, tek bir soru içimi çürütüyordu. Ya hayır dersen? işte bu olasılık beni yiyip bitiriyor, sana olan hislerimi ifade edebilmemi bilinmezliğe doğru erteliyordu. Ve sonunda, en kötüsü oldu işte, benim için tabii ki. Gelebileceğini hiç hesap etmediğim ya da etmek istemediğim, başkası sonunda çıkageldi. Ve... ve sonrasını biliyorsun sen de işte az çok, buradaki insanların da bunları bilmesine sanırım pek de ihtiyaç yok. Ben artık, şairlerin sıklıkla mevzubahis ettiği üçüncü kişiydim, cemal süreyanın dizeleriyle, öyle aptallaştırmıştı ki aşk beni, senin başka birisini sevdiğini unutmuş hep benim olacağın günü bekliyordum.Tanrım bu ne beyhude bir bekleyiştir? Ve bu bekleyiş nasıl da bir ıstıraptır? Sana hergün yakın olmak,elini tutabilecek kadar yakın olmak, ama aynı zamandaysa uzak olmak, dünyadaki herhangi bir uzaklık birimi tarafından ölçülemeyecek kadar uzak olmak. Kendimi sürekli, küçük mutluluklarla teselli etmeye çalışmak, sen beni dost sanarken, benim belki de bu dostluğu kalleşçe kullanmam, kendim için bir şeyler yapmaya çalışmam, bencilleşmem ve kendimden nefret etmeye başlamam... evet sanırım doğru kelime bu, kendimden nefret ediyordum artık ve sana gerçeği açıklayarak benden uzaklaş, bana bakma diye haykırmak istememin etkisiyle, içimdeki gelgitler... ve sen bu süreci kolaylaştıracak bir şey yaptın zaten bir gün, beni karşına çekip, olan bitenin farkında olduğunu fakat uzun zamandır durumu idare etmeye çalıştığını söyledin ve aslında benim sana söylemek istediklerimi yüzüme haykırıp, benim sana olan tutumumun alçaklığından dem vurdun...ben ise öldüm, o an, o dakika, o gözyaşları içindeki haykırışınla, bağırmanla, ben öldüm o anda,hem de bir kere değil, her bir gözyaşında her bir sözcüğünde her bir bakışında tekrar tekrar öldüm,dirildim tekrar öldüm seni ilelebet benim sanmıştım ama, acı da olsa, her şeyin bir sonu olduğunu anladım, ben ölüyorken zehirim sendin, yavaş yavaş zehirlendim ve en sonunda öldüm...
    peki şu anda ne miyim ben? Bilmiyorum. Net yanıt bu olsa gerek, çünkü hakikaten ne olduğumu ya da ne hissettiğimi bilemiyorum, içimdeki duygular öldü mü diye düşünüyorum fakat bir türlü yanıt bulamıyorum.Gerçekten ne hissediyorum ben? Gerçekten bilmiyorum. O elem verici sonun ardından, yaklaşık 8 ay geçmesine rağmen, ben ne o yıkıntıların etkisini atlatabildim ne de yeni bir ufka yelken açabildim. Seni unutmak istedim, bunu biliyorum en azından, peki başarabildim mi, bu yazıyı kaleme aldığıma göre galiba bunu da pek başaramadım.peki ne olacak? Yalvarırım bunu bana sorma, bilmiyorum. Düşünmek de istemiyorum yanıtı, çünkü yanıtı düşündükçe kafayı yiyecekmiş gibi oluyorum.
    Artık sona geliyoruz sanırım, düşünüyorum hala yukarıdaki paragrafı yazdıktan sonra.ve sanırım, bu beni kahretse de, öldürse de,parçalasa da ve hala seni ne kadar sevdiğimi sana ifade edemeyecek olduğumu bilsem de, gerçek şu ki; ben seni seviyorum, hem de çok seviyorum...
    Bu yazıdaki, bozukluk ve tutarsızlık sanırım içimdeki karmaşıklığın ve tutarsızlığın bir yansıması. Bunun için kusuruma bakmamanı istiyorum senden...
    Sen kimsin peki, günün birinde bunu okursan eğer, bunun sen olduğunu nasıl anlayacaksın?
    (bkz: Güller ve dudaklar)
    (bkz: All about loving you)
    Ve yüzündeki, öldürücü gülüşün...
    edit:imla hataları
    8 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük