josef vissaryonoviç çugaşvili stalin

entry844 galeri video10
    52.
  1. Geçen hafta Radikal'de manşetten verilen, diğer burjuva basında da geniş yeralan bir haber, burjuvazi cephesinin sosyalizm korkusunun nasıl hala dipdiri olduğunu gösterir nitelikteydi.

    Haksız da sayılmazlar; yoksulluğun, adaletsizliğin, emperyalist zulmün böylesine boyutlandığı bir dünyada sosyalizm idealinin yeniden kitleleri sarması kaçınılmazdır ve bu, kimi demagogların iddialarının aksine, çok daha yakın bir sürecin gündemidir. Avrupa Konseyi'nin anti-komünist kararında da bu korku vardı.
    Sözünü ettiğimiz habere göre;
    SBKP'nin 20. Kongresi'nde, dönemin Devlet Başkanı Nikita Sergeyeviç Kruşçev, Stalin'i kınayan bir rapor sunmuştu. Raporun '50 yıl gizli' olacağı kararı alınmış ve bugün açıklanmış. Kruşçev, raporunda, Stalin'in "kitlesel sürgün, terör yolunu seçtiğini, O'nun hapse attıklarının kurtarılıp partiye alındığını ve komünizme hizmet ettiklerini, Stalin döneminin facia olduğunu" hatta, "Stalin olmasaydı ikinci Dünya Savaşı'nın da olmayacağını" söylüyordu.
    ilk soru şu: 20. Kongre yeni mi keşfediliyor? Kruşçev'in Stalin'e düşmanlığı kadar, 20. Kongre'nin sosyalizmden sapmada dönüm noktası olması da ilgili herkesin bildiği bir gerçek. Nitekim Marksist-Leninistler, Sovyetler yıkılmadan önce bunu birçok kez dile getirmişler, kimileri Gorbaçov'un Stalin'e yönelik saldırılarını elleri patlayana kadar alkışlarken şöyle demişlerdir:
    "Gorbaçov'un Stalin hakkındaki değerlendirmeleri nesnel olmaktan uzak olduğu gibi, bugüne kadar söylenenlerden farklı bir içerik de taşımıyor. Aslında Gorbaçov, 20. Kongre'de Kruşçev'in Stalin'e yönelik saldırılarını onaylıyor." (Yeni Çözüm, Mayıs 1988, 'SSCB Gerçeği, Gorbaçov ve Devrimci Tavır')
    Asıl soru da burada. Sovyetler'in kazanımlarını büyük oranda tasfiye eden emperyalist Rusya'nın "50 yıllık sırrı" koruduğunu varsayalım (ki Kruşçev'in Stalin'e saldırıları tüm yönleriyle bilinen ve mahkum edilen bir durumdur), hatta Stalin nezdinde süren sosyalizmi karalama kampanyasının yeniden yoğunlaştığı şu günlerde zamanlamanın bir tesadüf olduğunu da düşünelim. Bu durumda dahi en yalın soru şudur; Stalin'e bunları söyleyen Kruşçev kimdir, o günün koşullarında karalamanın temelinde yatan nedir?
    Kruşçev önderliğinde 20. Kongre'de alınan kararlar, sosyalizmin revizyona tabi tutulmasının temellerini oluşturmuş, sosyalizm düşüncesinde kaos ve kargaşanın tohumları atılmış, Sovyet toplumunun gelişmesinde tıkanıklığa ve gerilemeye neden olmuş, uluslararası sosyalist hareketi bölerek emperyalizm karşısında güçsüzleştirmiştir.
    SBKP 20. Kongre kararlarıyla başlatılan ve emperyalizmle "barış içinde birarada yaşama", "barış içinde yarış" ve "barışçıl geçiş" tezleriyle formüle edilen revizyonizm, Kruşçev ve Brejnev dönemlerinde adım adım gericileşerek, Gorbaçov sürecinin burjuva reform çizgisine, ardından kapitalizmin restorasyonu ve yıkıma kadar gelinmiştir.
    Yani, Sovyetler'in yıkılması nicel birikimlerin sonucudur ve nitel değişiklik olarak karşımıza sosyalizmin tasfiyesi olarak çıkmıştır. Karşı-devrimci Gorbaçov, ideolojik gıdasını Kruşçev ve Buharin'den almıştır. Sovyet halkları bugün kapitalizmin azgın sömürü çarkını yaşıyor, Sovyet cumhuriyetleri tekellerin cirit attığı, emperyalistlerin halklara saldırı amaçlı askeri üsler kurduğu alanlara dönüşüyorsa, bu süreç Kruşçev ile başlamıştır.
    Daha Sovyetler yıkılmadan, Marksist-Leninistler'in, "Revizyonizmin hakim kılındığı, enternasyonalizmin terk edildiği, dünyanın ilk sosyalist devletini inşa eden Stalin'in küçük düşürüldüğü, suçlandığı, Kruşçev önderliğinde alınan 20. Kongre'nin tüm revizyonist kararları reddedilmesini" istemelerinin temelinde de, bu tasfiye hareketi önüne set çekme ve sosyalizmin sorunlarının yine sosyalist politika içinde aranması vardır.
    Kruşçev'in, revizyonist tezlerinin kabul edilmesi için öncelikli olarak Stalin'i mahkum etmesi gerekiyordu. Lenin'in ölümüne kadar kısa süreli olarak O'nun önderliğinde gelişen inşaa sürecinin büyük bölümü Stalin önderliğinde gelişmişti. Yıkılmış, sefalet içinde bir halkı ayağa kaldırmış ve kapitalizmin yüzyıllara dayanan sanayileşme sürecini çok kısa sürede geride bırakmıştı. Emperyalizmin gayrimeşru çocuğu faşizme karşı savaşın komutanı mahkum edilmeden, emperyalistlerle "barış içinde bir arada yaşama" teorileri elbette savunulamazdı. Sonraki yıllarda görüleceği gibi, enternasyonalizmin terkedilmesi, hatta kimi zaman devrimci hareketlerin karşısında faşist iktidarlarla çıkar ilişkileri kurulması ancak Stalin'in karalanması, onun yaşama geçirdiği politikaların reddi ile mümkündü.
    Bu karalamanın, Stalin'i ikinci Dünya Savaşı'nın müsebbibi göstermeye kadar varması, saldırının ne denli subjektif ve emperyalistlerle barış içinde yaşamaya dönük yatırım olduğunun bir başka kanıtıdır.
    Oysa, burjuva ideolojisinden beslenmeyen herkes, her iki dünya savaşının da, ekonomik ve siyasi temellerinin tekellerin pazar kavgası olduğunu, Hitler faşizminin, bugün varlığını sürdüren emperyalizmin ürünü olduğunu çok iyi bilir. Yani bu konuda söylenecek bir şey varsa, bu, "Stalin olmasaydı 2. Dünya Savaşı olmazdı" gibi bir zırva değil, Stalin ve komutasında kahramanca savaşarak 20 milyon evladını şehit veren Sovyet halkları olmasaydı, savaşın sonucunun faşizmin ölümcül yenilgisi olmayacağıdır.
    Bu gerçeklerle birlikte bakıldığında, Kruşçev'in siyasi olarak neyi temsil ettiği unutulmadığında, bu karalamaların hiçbir anlamının olmadığı da görülür. Ancak, burjuvazi komünizm karşısında ideolojik olarak o denli güçsüzdür ki, 50 yıllık teranelere dahi dört elle sarılmaktadır. Burjuva basında bu habere bu kadar itibar edilmesi de buradan kaynaklanmaktadır.

    Stalin'i Karalayanlara
    Rus Halkı Cevap Veriyor

    Peki bu haberler gerçekleri değiştirebilir mi? Bilimsel olarak elbette hayır. Ama özellikle Rus halkı nezdinde de değiştirmediğini gösteriyor. Bu haberlerin Rus basınında da yeralmasının ardından tüm Rusya çapında yapılan bir ankette, 1917'den bu yana ülkeyi yönetenler arasında "en sevilen lider" olarak Stalin çıktı. Bu kadar karalama, halkın yüzde 70'inin Stalin'i olumlamasını değiştirememiş demek ki! Peki neden Stalin sevgisi? Rus halkı ilk olarak, geri, cahil bir toplumu getirdiği düzeye vurgu yapıyor. ikincisi ise O'nun "eşitlikçi uygulamaları"na. Şöyle diyor Rus halkı; "Stalin zamanında Roman Abromovich (kapitalizmin peydahladığı milyarder patron) olabilir miydi?"
    Peki Kruşçev hakkında ne düşünüyor Rus halkı? Aynı araştırma buna da cevap veriyor. 'En nefret edilen liderler'de Kruşçev birinci, Gorbaçov ikinci, Yeltsin üçüncü sırayı alıyor. Nasıl Stalin sevgisi sosyalizme özlemin ifadesi ise, bu sıralama da sosyalizmin tasfiyesinden sorumlu tuttukları karşı devrimcilere halkların lanetinin ifadesidir.

    Size Ne Oluyor?!

    Stalin'e saldırıda birleşenlerin oluşturduğu tablo ise daha da ilginçtir. Burjuva medyanın "solcusu" Radikal'den faşist islamcı Vakit'e kadar, Stalin'e saldırı sözkonusu olunca aynı dilden konuşmuşlardır.
    Artık şundan kimsenin kuşkusu yoktur: Stalin düşmanlığının, Stalin'e yönelik karalama kampanyalarının temelinde, sosyalizme, proletarya diktatörlüğüne düşmanlık vardır. "Sosyalizmin savunulması için Stalin'in savunulmasına ihtiyaç yoktur" diyen reformizm de bu gerçeği pekala bilir. Ama onlar da proletarya diktatörlüğünü reddettikleri ve sosyalizmi, ne idüğü belirsiz, sosyal demokrasiye meyilli "özgürlükçü sosyalizm" olarak pazarlamaya çalıştıklarından, Stalin'e saldırmaktadırlar. Ve sosyalizmin inşaası gibi zor bir süreçte karşı-devrimcilerin tasfiyesini, burjuva "insan hakları" kriterlerine vurararak bakmaktadırlar.
    Burjuvazi cephesinden yönelen saldırılarda ise, "öldü" diye ilan ettikleri sosyalizmin, üzerlerinde bir hayalet gibi dolaştığını görmenin yarattığı hezeyan vardır.
    Bu hezeyan sadece Avrupa Konseyi'nin kararında somutlanan emperyalistlerde yoktur, aynı zamanda ülkemizde burjuva basında da sıkça depreşir. Yukarıda aktardığımız haber ve Abbas Güçlü'nün Kanal D'deki Genç Bakış programı bir kez daha bunu gösterdi.
    Programda, Stalin'den "cani" diye sözeden Erkan Mumcu, salondaki Ankara Üniversitesi öğrencilerinin protestosu ve soru yağmuru ile karşılaştı. Önce, Sabah Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, "Stalinist Gençlik" başlıklı bir yazı yazdı ve aklısıra, gençlerimize Stalin'in kim olduğu konusunda "tarih dersi" vermeye kalkıştı. Ardından Radikal'den Hakkı Devrim, "Rus halkını anladık, ama bizim gençlerimize ne oluyor" içeriğinde aynı şeyleri anlattı.
    Öyle ya, bu kadar karalama kampanyası yürütüyoruz, hiçbir maddi temeli olmadan, -emperyalist efendilerimizin bize öğrettiği gibi- Hitler'in adını anarken Stalin'i de onunla birlikte anıyoruz ama bu gençlere ne oluyor da hala Stalin'i savunuyorlar!
    Biz cevaplayalım: Ruslar, sosyalizmin kazanımlarını bildikleri, yaşadıkları için Stalin'e özlemlerini dile getiriyorlar. Bizim gençliğimiz de, sizin yalanlarınıza kulaklarını tıkayıp tarihe halkların penceresinden baktıkları ve sosyalizmin kazanımlarını yaşamak istedikleri için, nasıl bir bataklık olduğu herkesçe bilinen burjuva politikasının bir figüranı karşısında Stalin'i savunuyorlar.
    Burjuvazinin ve onların sözcülerinin Stalin'le savaşları hiçbir zaman bitmeyecektir. Çünkü, başta belirttiğimiz gibi, sosyalizmin ateşli nefesini enselerinde hissettikçe, onunla birlikte Stalin'in hayaline beyhude kılıç sallayacaklar.
    5 ...