emeğin mutlak manada hakkını teslim etme noktasında birbirine sürekli hırladıkları kapitalizm'den çok da ayrı yere bağlanmamış köpek düzeni.
emek zira en çok çalınan ikisinde de...
al birini vur ötekine...
nedir emeğin karşılığı?
nasıl tayin edilir?
işçiye hakkını vermekle...
hak nedir?
karşılıklı bir iş-ücret sözleşmesine göre işi yapanın hizmeti karşılığında ücret;
işi verenin de verdiği ücret karşılığında hizmet alması...
ee buna göre her ikisininki de hak...
biri emeği karşılığında hak talep ediyor; diğeri verdiği ücret karşılığında hak talep ediyor...
pekala bir işçinin hakkını neye göre tespit edeceksiniz?
efendim belli bir sosyal statü var ona göre hesap ediliyor...
hayır neden benim sosyal statüm bunun altında veya üstünde olmuyor...
neye göre karar veriyorsun bu sosyal statüye?
hak'kın karşılığı mutlak manada hizmet edecek kişinin beyanına bakar...
yani demek oluyor ki mutlak manasıyla bir ücretlinin hakkımı alıyorum diyebilmesi için ona bu hakkının karşılığının ne olduğunun sorulması icap ediyor...
ve tabii ki işverenin de vereceği bu ücret karşılığında alacağı hizmet hakkını da alması koşuluyla...
milyonlarca işçi, milyonlarca memura soracak mısınız tek tek maaşın ne olsun diye?
sormayacaksınız zira emek-ücret denklemini siz de çözemeyeceksiniz...
iş, ekmek, özgürlük sloganları atarak beklediğiniz ütopya bunların hiç birini çözemez...
dünyamı çözemediği gibi ahiretime de engel olmaya çalışıyor...
"din afyondur" deme ya...
seni gidi afyonu içinde patlamamış hain... sen mi karar vereceksin benim rabbimle olan ilişkimin beni uyuşturduğuna...
makineleşmek istememek uyuşmaksa, evet ben uyuşuğum...
bakın epsilon beyinli; ütopya rü'yalarının müdavimine...
hadi asgari ücret dağıtalım o zaman bu işçilere...
asgari ücret nedir?
nedir asgar?
efendim bir işçinin kimseye muhtaç olmadan yaşaması için gerekli.... ıvır zıvır..
kimseye muhtaç olmamanın ölçüsü nedir?
kaç tane ekmeğe tekabül eder?
kaç tane elbise hakkı vardır işçinin?
iki çöpçüden ağaçlıklı yolu süpürenle, esnaf dayanışmasının olduğu bir caddeyi süpüren aynı maaşa tabi...
olabilir mi böyle bir şey?
birisi milyonlarca yaprakla cebelleşirken, diğeri kapılarının önünü süpürmüş esnafların temiz caddesinde bir iki sallıyor fırçayı yere...
hadi memleket küçük olsa da versek ikisini de aynı caddeye, ikisi de başlasa yukardan aşağı, soldan sağdan süpürse aynı iş diyebilir miyiz yine de?
soldaki yaprakların sağdakinden az veya fazla olacağını nereden bileceğiz.
hem belki yüzbinlerce çöpçü var... binlerce kilometre cadde...
kimi asvalt, kimi toprak...
hadi buyrunuz. sağlayın bakalım hak-ücret adaletini aynı işi yaptığını varsaydığınız iki çöpçüye bile adil olamadınız...
milyonlarca işçi var, işi farklı farklı; mlyonlarca memur... hadi buyrun buradan yakın...
afyon mafyon deyip kafa bulandırmayın...
bu işçilerden biri oturarak iş görür, biri akşama kadar ayakta...
biri ayağa kalksa neden kalkıyorsun denir, diğerine neden oturuyorsun...
şarlo'nun dalgasını geçtiği zihniyet...
makineleşen, maddeleşen...
maneviyatı hristiyan skolastiği olarak gördüğü için din afyondur diyen bilmiyor ki;
işçinin emeğinin karşılığını alnının teri kurumadan verilmesi gerekliliği afyonuna iman ettiğini müslümanın...
alnının teri en çabuk kuruyandır...
masasında oturup, komunizm nutukları atmak kolay...
seksen sene sürmüşse o düzen bir yerlerde samimiyete binaendir...
mao çe tung belki kırk sene uzak doğu asyanın pirinç tarlalarında, sineklerle mücadele eder gibi mücadele etti. anlattı... onun fikrinin ıstırabı yüzü suyu hürmetine bu kadar senedir devam ediyor sembolik de olsa...
küba'da, bolivya dağları'nda çarpışan yiğitleri anarken ağzınızı yıkamanız gereken tatlı su komunistleri sizi; motosikletiyle dolaşan doktor'un samimiyetidir hala oralarda ismi geçiyorsa...
öyle ya da böyle...
köpek tasması altında zincirli olmak istemiyorum... benim tasmam Allah'ın elindeki zincire bağlıdır. bu köpeklik de her şeye köpek olmaktan evladır...
komunizm, kapitalizm, izm...
"idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri" cemil meriç'in bu sözüyle bitiriyorum...