Cuma akşamı saat 17'yi geçe, Kızkulesi'ne de yakın olan Boğaz köprüsünün tam ortasındayken, Süleymaniye yönünün uzaklarında güneş batıyordu.
Tanrısal bir ihtişamla, kızılımsılığını daha da keskinleştirip, yuvarlak çemberini daha da büyüterek, gerçek kimliğini ima ede ede batan bir güneş...
* * *
Boğaz köprüsünün tam ortasından, istanbul ufuklarında batan güneşe ve bir de Boğaz'ın gölgelenmiş sularına bakmak...
Üsküdar'ın arkasındaki tepeleri kaplayan yapıların, daha da yükseklerde bulunanlarından birkaçının camlarında; güneşin son ışıkları göz kamaştırıcı bir yansıma ile veda öpücükleri gönderiyor gibiydi.
* * *
Güneş milyarlarca yıl önce de böyle batıyordu, milyarlarca yıl sonra da böyle batacak...
Ve grup vakti Boğaz köprüsünün tam ortasında, bir arabanın içinden tüm anlamını yitirmiş bir gülücük bıraktım, milyarlarca yıllık bir geçmişle, milyarlarca yıllık bir geleceğe.
Sunabileceğim başka bir armağan yoktu elimde.
* * *
Uzunca bir süre önce Köyceğiz Gölü'nün arıtma tesislerini kurmak için, ailesiyle birlikte gelip Köyceğiz'e yerleşmiş olan Alman mühendis Hartmut Beck dostumuzun, birlikte çalıştığı Alsace'dan gelme bir meslektaşı daha vardı.
* * *
Bir gün hep birlikte ahbaplık ederken Alsace'lı mühendis, istanbul'a ilk geldiğinde karısına yazdığı mektubu anlatıyordu:
- istanbul'a adımı mı atar atmaz, hiç beklemediğim bir şey oldu; her taraftan havai fişekleri patlamaya başladı. Gelişimi nasıl haber aldılar da, kutlamaya başladılar, diye düşünür gibi oldum adeta... Ama ertesi akşam da havai işekleri gösterisi sürdü gitti, daha ertesi akşam da, daha ertesi akşam da... Anladım ki havai fişek gösterisi, geldiğim için değilmiş.
* * *
Hangi kentte her akşam havai fişek gösterileri olur ki?
Ama istanbul'da olur, özellikle yaz gecelerinde. Toplamı milyonları aşan YTL, renk renk savrulur havalarda.
* * *
Mehmet Barlas, havalar ısınıp günler uzarken kendisinin de, Boğaz'ın her 2 yakasında birden başlayan havai fişek gösterilerini her akşam izlediğini söylerken, kibar bir fiskeleme de yapıyordu:
- Biraz da sonradan zengin olmanın, bize özgü garip bir savurganlığı. O nedenle istanbul'da havai fişek üretiminin yaygın bir piyasası var. Bu işletmeler, denetlenemeyen sakıncalı işletmeler.
* * *
Emre Kongar, daha keskin bir özetleme yaparak:
- Görgüsüzlük, diyordu; daha çok düğünlerde oluyor o gösteriler. Yüz binlerce YTL'yi havaya savuracaklarına, keşke yeni evlenenlere verseler, çok daha yararlı olur.
* * *
istanbul'un binlerce yıldan bu yana yaşadıkları ve yaşayacakları...
Saltanat cinayetleri, siyasal idamlar, depremler, yangınlar ve en sonunda yine manşetlerde dalgalanan "Davutpaşa katliamı"...
Gerçi şimdi, gitgide alevlenen bir de türban tartışmaları var ama, bendenize o tartışmalardan gına geldi.
* * *
Bektaşi babası ile incili Çavuş konuşuyorlarmış.
Baba erenler:
- Ne demiryolu kazalarının, ne faili meçhul cinayetlerin, ne patlamaların çatlamaların, ne resmi kartvizitli yasadışı suç örgütlerinin gerçek sorumluları ortaya çıkıyor; her "mevki sahibi" topu ya taça gönderiyor, ya:
"- Kimin ayağına düşerse düşsün, gibilerden hemen havalandırıyor, diyormuş.
* * *
incili Çavuş da:
- Moda olan bir deyimle "konjonktür" sık değiştiğinden; her bela, sahaya yeni çıkmış bir "mevki sahibi"ne rastlıyor, diyormuş. O nedenle de:
"- Ayağı bir kez sürçen atın başı kesilmez, ilkesi ağır basıyor olmalı...
* * *
Bektaşi babası:
- Evet ama, demiş; ya ahırın ayağı hep sürçüyorsa?
* * *
Av. Taner Aktop'un, gerçek hayattan da kahkahalı belgelerin bulunduğu fıkra dağarcığından, mahkeme tutanaklarıyla ilgili birkaç örnek...
Soru:
- Doğum tarihiniz nedir?
Yanıt:
- 15 Temmuz.
- Hangi yıl?
Yanıt:
- Her yıl.
* * *
Soru:
- Korna çaldınız mı?
Yanıt:
- Kazadan sonra mı?
Soru:
- Kazadan önce.
Yanıt:
- Tabii, 10 yıl boyunca.
* * *
Soru:
- ilk evliliğiniz nasıl sona erdi?
Yanıt:
- Ölümle.
Soru:
- Ölen kimdi?
* * *
Hilmi Yavuz'dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Kayboluş
ve
özlem
bir insana bırakılmış olan keder
ve kelimelerin kalbi...
insan, kendini özler mi?
özler! bizler ilinekleriyiz,
bizler,
yol sefilleriyiz...
uzakta, kendimin hayali,
bölük pörçük ve paramparça;
bir daha görse miydim?
kendine akıyor denizler...
insan kendini özler mi?
özler! nerdesin ben?
bulsam da bir mühür gibi
hayatımın eski defterinin
soluk, lekeli, özürlü,
çizgili ve saman
kâğıdına geçirsem...