niye getirirsin ki lan koskoca kızı o sıkıcı akşam yemeklerine? sana diyorum lan yaşlı karı koca.
yaş 14. surat ki ergenlik sebeptir her gün farklı bir şekle giriyor, alın şişiyor, burun bir gün kanca, ertesi gün davul, bir gün kırmızı, ertesi gün timsah yeşili, kendine güven hadisesi zati dibi boylamış. gel o sıfatla bir de misafirin kızına çatlak sesinle "hoşgoldon" de. kızların erkeklere göre erken ergenliğe girmesinden mütevellit kendine bir özgüven pompalamış ki, yok kendinden büyük oğlanlarla takılmalar, yok efendim kendi yaşıtı çocuklara velet muamelesi yapmalar, sofra toplamaya yardım etmeler, ruj muj sürmeler, noluyoruz lan?
bizim dönem mi şanssızdı erken büyüyememe hadisesinde bilmiyorum ama; bizim zamanımızda oks ilkokuldan sonra yapılırdı, o zamanki adı oks değil tabii de, biz öyle girdiydik anadolu lisesine yani. ulan şimdi bakıyorum oks'ye girecek oğlanların tipine, bırak ilkokulu falan, herif liseyi bitirmiş, hatta ilk sene sınava girmiş kazanamamış, tekrar hazırlanıyor oks'ye, anadolu lisesini kazanacak. bebelerin tipinden ben bunu anlıyorum.
boy da çük gibi tabii, keşke bana bişey sormasalar da hiçbir şey konuşmadan, şu kıza rezil olmadan siktir olup gitse misafirler deyu dakikaları yıl gibi yaşarsın. kız rahat rahat annenle babanla falan konuşuyor, sanki onlardan biri gibi, büyümüş de küçülmüş pis karı, yüzüne bakmıyor, yoksun orada sanki. ananın zorla giydirdiği bordo pantolon, yeşil gömlek ikilisi o psikolojiyle kundak-biberon çiftine dönüşmüş ki renklerden de anlayacağın üzere, gecenin palyaçosu olarak arz-ı endam eylemektesin.
türk ailesinde bir de evladı koruma kollama, sahiplenme mevzuu var biliyorsun. misal geçenlerde bir eczane gördüm, eczanenin ismi "ayşe'nin eczanesi". tamam. ulan altına bir tabela daha yaptırmış herifçioğlu, yazan şu "eczane ayşe'nin". herif resmen bu fikri bana empoze etti. eczane ayşe'nin bak ona göre, eczaneyi çalıyım falan deme, hesabı.(bi bizim ailede yoktu lan bu sahiplenme boku herhalde. aha o misafirler geldiğinde, sırf konuşmuş olmak içün anama "honnö, soot koç?" deyu sorduydum da, "git kendin baksana" cevabını aldıydım aynı saniye itibariyle, rezil ettiydi kıza hehe). e şimdi bu sahiplenme hadisesi bir vakıa değil mi, kızla konuşacak olsan kızın babası tip tip bakacak, kızına bakıyor muyum diye ara ara göz möz süzüyor, ne bok yemeye getirdin lan o zaman piçoz?
ben de nasıl bir gerizekalıysam, o dönem cengiz kurtoğlu, müslüm gürses falan dinliyorum. walkmanime takıp kasetleri, en arka sırada kafayı sıraya koyuyorum, "enis olum ders boş lan, hadi aşşaa maç yapmaya gidiyoz" diyenlere cevaben, "siz gidin olum, ben efkarlıyım" sözlerini yumurtluyorum falan. siktir lan. yaka bağır açık geziyorum hatta, sigaraya da başlamışım. misafirler geldiğinde de yeşil gömleğimin ilk üç düğmesini açarak selamladım bunları ve kızı öpmedim, elini sıktım direk. sonradan dedikodumu yapmış sıpa "ay enis ne kadar kıro olmuş öyle yaa. yaka bağır açık, hem öpmedi bile beni?". he öpeyim de sivilcelerimden tiskin di mi?
tanım? ergenlikte dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inanan insan evladının, kendini ispat çabası içindeyken düştüğü bok çukuru. gerginlik ki hem kendi içinde yaşadığın, hem kızın babasıyla.
ne güzeldir lan ergenlik öncesi.. gel senlen ebelemecilik oynayalım dersin, o masum akça pakça suratınla, ebelemecilik evciliğe evrilir falan, salondakilerden zerrece s.kleyen olmaz. şimdi kıza naber demeye kalksan, babası atlayacak "iyi iyi" diye, "bu arada eczane ayşe'nin."