sözlük yazarlarının başından geçen ilginç olaylar

entry253 galeri
    150.
  1. Penceremden bir alev topu gibi doğan güneş, bugün yanaklarımı gıdıklarcasına okşamamıştı. Sebebini bilmeden üzerimdeki örtüyü çekip atmış, parmak uçlarıma basarak perdeye doğru ilerlemiştim. Pencerenin alt kısmından nasıl olmuşsa su sızmış, bu da mermerleri oldukça ıslatmıştı. Öyle ki ben güneşi aramak için pencereye çıplak ayakla yaklaştığım vakit ayaklarımın ıslaklığını dahi fark etmekte güçlük çekmiştim. Buğulu camı ellerimle siliyor ardından bilmediğim düşüncelere yelken açıyordum.
    Bilmiyorum zaman nasıl akıp geçti?!...
    dalan gözlerim karanlıktan kurtulmuşçasına parlıyordu. Galiba o eski yıllarda olduğu gibi ben güneş açan penceremi yadırgamıştım. Geriye dönüşüm, düşüncelere dalışım da bundan olsa gerekti.
    Hiç unutmam bir mart sabahıydı. Her sabah olduğu gibi yine parlak, şefkatli güneşim yanaklarımı okşayarak ‘’günaydın’’ demişti bana .Güzel günlere bayılırdım. Hele de güneşli, penceremin üzerine doğanlara…
    işte ne varsa o sabah yaşadım her şeyi. Mutlulukla evden çıkmış, zinde bir şekilde dolmuşa atlamış okuluma gidiyordum. Henüz okuluma varmamış olmama rağmen acelem de yoktu. Birden mart güneşi bir gül gibi soldu, yerini gökte, denizdeki dalgalar gibi ilerleyen griye çalan kara bulutlardan süzülen yağmur aldı. Bu durum neşemi de bozdu. Güzelim günüm aniden kararmış ve ıslanmıştı. ormana açılıyormuş hissi uyandıran kampüsün kıvrımlı yollarından geçerken küçük sevimli bir yavru köpeğin havlamalarını ve kıvrınışlarını gördüm. Hemen dolmuştan inmem gerekirdi . öyle de yaptım. Bugüne dek hayvanlara karşı bir zaafım vardır.bu zaaf o dakika bir evlat şefkatine dönmüştü. Yavaşça ona yaklaştım. Zaten benden kaçacak durumda değildi. Çok korkmuş ve ıslanmıştı. annesi bu minik sevimli yavruyu niçin bırakmıştı ki ? Yalnızlığına terk edilişin çaresizliği üzerine sinmişti adeta.
    Hangi his beni ona itti bilmiyorum. Üzerimdeki kıyafetleri hiçe sayıp yağmur altına atlamıştım. Onu kucağıma aldım. Hoş olmayan bir koku burnumda belirdi, üzerindeki kiri ,tozu anlaşılan kendisini ıslatan yağmur bile götürememişti. Bu duruma aldırış etmedim, sıkıca kavradım onu. Titremesi biraz olsun azaldı ve sonunda da dindi. Nasıl dinmesin sevgimi, şevkatimi vermiştim, biraz olsun yanımda bulunan yiyeceklerle de kaynını doyurabilmiştim. Kuyrugunu keyifle sallamaya başladı, ardından da elimi yalamaya başladı. Oynadık yağmurda beraber keyifle…
    Artık işe geç kalmakta umurumda filan değildi.
    Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor olmasına rağmen beni ıslatmıyordu.
    Daha doğrusu yağmur bizi ıslatmıyordu.
    Birden içimden geçirdiklerimle bir titreme aldı beni. Kısacası titreme sırası sevimli yavrudan sonra bana gelmişti galiba…
    iç geçirdiklerim:
    Kaderine terk edilmiş binlerce , milyonlarca köpekten sadece biriydi bu.
    Ya diğerleri
    Neredeler?
    nasıl yaşam mücadelesi veriyorlar?
    Bugün de mi karınları aç ulaşamadıklarımın ??
    Kim başından okşanmak istiyordu, şefkatli ellerle?
    Kimin zulmü, işkencesi altında eziliyorsunuz sorarım sizlere?
    ……

    ****
    Sevimli yavrudan ayrılma zamanım gelmişti artık. ‘’Ayrılıklar zordur’’. Herkes için bu böyledir..
    Bırakmak istemedi sevimli yavrucak; ben de öyle…
    Ne yapabilirdim ki!
    işe gitmek için yola koyulmalıydım artık..
    elveda dedik birbirimize…
    kampüs yolunda yaklaşık 1 km mesafe yürüdükten sonra iş yerime (okuluma) ulaştım.. 1 saat geç kalmıştım işime..
    Terlemiştim. Üzerimde berbat kokuyordu. Danışman hocamın azarını işittim.
    ‘’Neredesin sen’’ diye bir ses yankılandı kulaklarımı boğarcasına…
    Yüzüm bukelamunun renk değiştirmesini andırırcasına bir morardı sonra sarardı. Başımdan geçenleri anlattıktan sonra danışman hocam bir kahkaha attı. Sonra da sararan yüzüm kızarmaya başladı. Benim de yüzümde bir gülümseyiş belirdi.
    ‘’Evine git haydi bugün izinlisin dedi.’’ Hocam.
    Çalışabilirim bu halde de..
    ikinci bir ses ‘’Haydi git diyorum sana’’
    Başımı sallayıp , onayladıktan sonra, Hocama teşekkür edip, Okuldan ayrıldım.
    Otobüse bindim.
    Yağmur hala dinmemiş ;ama hafiflemişti.
    Otobüsün camını sessizce ıslatıyordu…

    (Birazdan yolda olacaklar ise trajedinin bir parçası olacaktı benim için…)
    Ana yoldan eve doğru yol alırken, arkamızdan gelip bizim otobüsü hızla geçen bir son model araç bu yolda bir kazaya davetiye çıkarabilirdi dememize kalmadan, yoldan karşıya geçmekte olan tüm bedeni kreme çalan sokak köpeğine hızlıca çarptı. Köpek savruldu. Tüm bunlar gözlerimin önünde bir anda olup bitti. Otobüstekiler olanlara duyarsız kalmıştı, tıpkı köpeğe vuran aracın durmayıp hızla olay yerinden uzaklaşması gibi…
    canlıyı kendi kaderine terketmek istemedim yine o an.. ve bir kez daha otobüsten indim.
    Tanrı bu günde beni mi sınıyordu ?
    neden tanrım !
    köpeğe doğru ilerledim
    Bu sefer can çekişen bir bedenle karşılaşmıştım. Çelimsiz , yıkık bir şehri andıran köpeğin yerde boylu boyunca uzağındığını görünce yıkılmıştım. Acı acı havlıyordu yorgun, tükenmiş, ölü ; yine de içimi boğan bir sesti bu.
    Bir lokmayı midene indireceksin diye ana yoldan karşıya geçmeyi canıyla ödeyen onlarca, yüzlerce kimsesiz, sahipsiz köpekten sadece biriydi bu.
    Adın ne bilmiyorum , affet beni. ‘’kimsesiz köpeklerin adı yoktur oysaki’’
    Uyan haydi. Yattığın yer bak kırmızıya boyanmış.
    Suç sadece sende miydi?
    Hayır değil.. inan bana değil..
    Ya o yollarda tozu dumana katıp sana vuran kemiksiz bedendeki iki ayaklı sözde canlı nerede şimdi? Başka hangi canları daha almak için yollarda gezer ki? Ey insafsızlar… ey vicdansızlar!!
    Tekrar söylüyorum kalk yattığın yerden…
    Duymadın mı beni!!
    Bu karşıya geçiş için gösterdiğin çaba bir kemik kokusunu burnunda duyduğun için miydi ?
    bir kemik uğruna mıydı söyle bana?
    Söyleyin onlara !
    söyleyin kimi bulduysanız!
    Havlayıp durma
    Havlamandan başka ses çıkar mı ki senden?
    bu ses -basit bir havlama sesini- sözcüklere dönüşse kimbilir neler neler anlatırdınız
    ama insanoğlunun sizden duyabildikleri sadece hav hav sesleri.
    Daha öteye gitmez.
    Sen yine de havla; ama acıyla havlama ne olur..
    Dayanamam..
    Sabahki bardaktan boşanırcasına yağan yağmur da yağmıyordu; ama biz bu sefer hafif yağmurda bile sırılsıklam ıslanmıştık.
    4 ...