''bilader! şu kayığı çekin hele de bi konuşak'' cümlesini duymamla başlamıştı.
tatil mevsimi. yazlardan bir yaz. hava sıcak mı sıcak, gözlerimiz kızlarda. bir fırsat kollamışız. biliyorsun değil mi? *
neyse efenim uzatmadan mevzuya gireyim. sahilin geneli taşlık olduğu için güneşlenme işini iskelede yapmayı düşündük. ben ve arkadaşım. adı lazım değil özden. oradanda atlarız denize dedik. demez olaydık.
özden iyi çocuktur,hoş çocuktur ama biraz kasıntı bi tip. bunun babası alamanyada namlu uzmanıymış. tank namlusu yapıyormuş adam. vatan haini olum senin baban diye kızdırırdık özden'i. bunlar alamancı olduğu için evlerinde hep çikulata olurdu. benim akrabaa var tayku. fırlamanın önde gideni. onunla özdenlere giderdik. hoş beş sohbet muhabbetten sonra gitme vaktimiz gelince özden kapıdan çıkmadan mutlaka üstümüzü arardı. çalmışmıyız çikulata diye. çalardık çünkü. aç gözlülükten işte. hatta üstünde almanca yazan ve güzel paketi olan ne varsa çalmaya çalışırdık. birimiz özden'i oyalar, öbürü de dolabı karıştırırdı. bir keresinde bu yenir lan diye çaldığımız çorba zannettiğimiz şeyin çorba olmadığını kaynattıktan sonra anlamıştık. zaten kokusu da bi acayipti. paketi açtığımda yemyeşil bir toz halindeydi. suya kuyduk ve kaynattık. pis derelerde olan bir görüntü gibiydi. hani içinde kurbağalarının yüzdüğü. kaynatınca çıkan yeşil kabarcıkları görünce bunun yenmemesi gerektiğini anlamıştık. harbiden neydi acaba o. hala merak ederim.
ben ne anlatıyordum. özden bu işte. alamancı özdenle ben havluları tahta iskeleye serdik. 5-10 dakka geçti geçmedi. 2 tane hatun geldi. biraz ilerimize havluları serdi ve uzandılar. bu ilahi bir mesaj olmalıydı. yoksa bu çöl ahuları niye yanımıza gelsindi. sadece erkeklerin anlayabileciği o sessiz bir kaç saniyede karar verilmişti. ilk hamleyi ben yapacaktım. özden biraz tutuktur. sonradan açılır arap atı gibi. ben cansın anlayacağınız. kısa mesafede iyiyimdir. eskiden öyleydi en azından.. hamle yapıcanda ne yapıcan amk. klasik ateş isteme numarasıyla açılışı yaptık. hatunlar verdi sağ olsunlar. yaktık. hoş zaten yanıyorduk ama olsun. ateş vermeyle ateşinden bir şey kaybetmezdi. kızların bizimle ilgilendiği yoktu. bizde kızların duyabileceği kadar yüksek sesle aramızda konuşmaya başladık. orda imdadımıza felsefe yetişti. niyeyse yunan filozoflarından bahsetmeye başladık. aristodan kanta, eflatundan mora derken kızlar muhabbetten hiç bir şey anlamadı. katılmadıkları gibi rahatsız da oldular. pis pis bakıp havlularını alıp gittiler.
biz yüzdük müzdük neyse sahile indik. sahilde bir dayı sandalını denize sokma telaşında bizi gördü ve yardım istedi. olur dedik el atalım. sandalı suya çekerken yağız bir deliganlı tehditkar bir tavırla o müthiş cümleyi sarf ederek yanımıza geldi.
''bilader! şu kayığı çekin hele de bi konuşak'' ..
O iki saniye var ya. Sandali tutarken özdenle birbirimize baktigimiz. O iste Korku. Hareketlerimizin yavaslamasi. Zamamin yavaslamasi. Sandalin ustundeki kumlarla oynayisi. Hep o anda kalma istegi. Bana baktigindaki yapacagin felsefeyi skiyim ifadesi. çaresizlik. Sucluyduk biz. Cezamizi cekecektik.
Zaten bu dünyada iki tane şeyden korkacaksin haci. Susan kadin. Kumsalda takim elbiseyle gezen adam.