Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan bedenim, bir kez daha ruhumun sıcaklığıyla ısındı. Korkum beni terk etmişti. Onu kaybetme korkusu, iliklerime kadar işlemişken, bu sabah onun gülümseyen suratı, bu acı veren korkuyu çaldı benden. O bu kadar umutluyken benim acıya sığınmam kendi zayıflığım. Bir de onu kendi acımla boğmaya çalışırken ne bekliyorum ki kendimden? Güçlü olmayı mı? Ben kendime değil ona haksızlık ediyorum. Şimdiye kadar ki tüm gücünün kaynağı olan ruhunu ben zedeliyorum. Ve bir anda onun çektiği acıyla çiziyorum kafamdaki resmini. Bir silüet gibi silik. Bunu hak etmeyen adama yaptığım işkence asla affedilemez. Benim ihtiyacım olduğunda o benim elimi tutarken ben akan gözyaşlarımı saklayabilmek için bir kuytuya çekiliyorum. Tüm gücünü silip zayıf bir adam yaratıyorum. Onu bu şekilde hatırlamayı kabullendirmeye çalışıyorum kendime. Niye? O gülümsüyor, umut saçıyor, sıcaklığını bizimle, benimle! paylaşıyor. Bense hala onun bütün gölgeleri aydınlatan ışığını karanlığa hapsetmeye çalışıyorum. O benim babam. Ve ben bugün onu kaybetme korkusuyla değil, onun sıcaklığıyla nefes alıyorum. Yarında o benim ışığımla, benim umudumla gülecek