insana hayatının en büyük derslerinden birini verebilecek bir deneyimdir. çalışırsınız, çabalarsınız, hep aldığınızdan daha fazlasını verirsiniz, daima giden benden gitsin düşüncesinde olursunuz. başkalarının zahmet etmeyeceği işlere çekinmeden dalarsınız. ancak olmayınca olmaz, meyve veren ağaç taşlanır. sizi çekemeyen küçük beyinlilerin fısıltıları patronun kulağına gider nihayetinde. kökleşmiş şeyleri değiştirmek zordur, yapılan işin daha iyisini, verimlisini bile ortaya koysanız vizyonu sizin kadar olmayan üstlerinizin dediğine uymak zorunda kalırsınız. serbest kaldığınız her noktada bir yenilik, bir iyileşme yaparsınız. ancak kimse bunu nasıl yaptın diye sormaz, en küçük hatanın sebepleri sorulurken.
ve gün gelir bir akşam üzeri patronunuzun odasına çağrılıverirsiniz, yapılacak zamlardan konuşulacağı düşünülürken size işten çıkarıldığınız söylenir. sebep mi? açıkçası doğru dürüst bir sebep yoktur, performans hikayesi anlatılır, uyum denilir, istediğimiz gibi yapamadın denilir vs... sonuçta o kadar emek verdiğiniz işinizi tam da meyve verme döneminizde terketmek zorunda kalırsınız.
işten çıkarılmak bir yana ortaya sürülen uyduruk sebepler canınızı sıkar ta ki sizi gerçekten anlayacak insanların bulunduğu yeni bir işyerinde çalışana kadar...