akşam saatlerine kadar bizim için, milli maçları bekleyen halk için herşey güllük gülistanlıktı. herkes heyecanlıydı. futbolcular hollanda'yı, basketbolcular (her ne kadar inanmasak da) ispanya'yı yenecek, ülke olarak birlik ve beraberliğe çok ihtiyacımızın olduğu bugünlerde kenetlenecektik.
aslında gündüz saatlerinde şerefsizlerin hiçbir savaşta yeri olmayan kalleşçe mayın saldırılarını yapmış oldukları bizden gizlendi. herhalde büyüklerimiz "üzmeyelim kerataları. milli heyecanlarını söndürmeyelim" dedi. pkk'lı itler 300-500'lerle ifade edilen sayılarla dağlıca'yı abluka altına almıştı ve bütün gece devam edecek olan çatışmalarda şehit sayımız artmaya devam ediyordu.
biz herşeyden habersiz televizyon başındaydık. oğuzhan attı, delirdik, arda attı, çıldırdık. nedense üç dakikada bir davutoğlu ve önündeki mahzun aslan parçasını izlemek zorunda kalıyorduk. zaten arda'nın attığı golü de davutoğlu'nu izleyelim derken kaçırıyorduk neredeyse. pozisyonun başlangıcını göremedik. o sırada tvlerimizde davutoğlu, tüpçü ve o aslan parçasını izliyorduk hayranlıkla. spiker de methiyeler düzüyordu konya seyircisine ve başbakanına. "ne güzel, bir şehit çocuğunu almış yanına, maç izliyor sayın başbakanımız" gibi şeyler zırvalıyordu.
gol oldu, davutoğlu ayağa kalktı, tüpçü ayağa kalktı, o aslan parçası kalkmadı, çünkü zaten ayaktaydı. davutoğlu sevindi, tüpçü sevindi, o aslan parçası mahzun mahzun bakıyordu. çünkü hiçbirşeyden haberi yoktu. belki babasının şehit olduğunu bile söylememişlerdi. dünyadan haberi yoktu. hadi, bir şehit çocuğu için derler ki; "sayın başbakanım, futbolu çok seviyor, sizle maç izlesin çocuk." tamam derim. ama bu çocuğun dünyadan haberi yok, belli. yüzü tatlı diye özellikle seçilmiş belki, davutoğlu'nun şirinliğine şirinlik katsın diye.
neyse, maç bitti, sevindik, o sıralarda zaten dağlıca'dan haberler gelmeye başlamıştı. daha o aralar sevincimiz kursağımızda kalmıştı. "lanet olsun, 3-0 yenilseydik de bunları duymasaydık" dedik çoğumuz.
sonra, fatih terim çıktı, letonya maçından önce yazdı(rıldı)ğı metni kağıttan okudu. birlik beraberliğe çok ihtiyacımız varmış, hadi canım. utanmasa "400 milletvekili verin, bu iş çözülsün" diyecek. sonra galibiyeti şehitlere armağan etti. hocam, şehitlerin senin 3-0lık tırt hollanda galibiyetiyle ne işi var. adam orada canının ve vatanının derdinde. neyse.
sosyal medyayı karıştırmaya başladık. ne var ne yok derken bir de baktık cumhurbaşkanı çıkmış tvye. karşısına showtvden kovulup kapağı atvye atmış melih altınok. özellikle ona konuşması da ayrı bir tartışma konusudur. bombalar gelmeye başladı. sosyal medyada olay olanlar şunlar:
-bazı karaktersiz şehit babaları
-400 vekil verilseydi böyle olmazdı
-çözüm süreci boyunca silah depolamışlar
hangisinden başlayayım a dostlar. neyini tartışayım, neresinden tutayım, neresini açayım. açmıyorum, herkes biliyor neyin ne olduğunu.
400 vekil açıklamasını twit şeklide haber yapıp silen hürriyet gazetesine akitler bir baskın düzenledi o saatlerde. birbirlerine attıkları twitlerde "madımak gibi yapacağız, yakacağız kafirleri" gibi şeyler yazıyordu. girdiler içeri, masaları devirdiler, neyse ki yakmadılar. bir facianın eşiğinden dönüldü. herşey bir kıvılcıma bakardı. allah'tan olmadı korkulan.
basket maçını geçiyorum. tüm gece sosyal medyayı ve tvyi takip ettik ama net birşey öğrenemeden sabahı ettik.