ne olursa olsun 3 yaşında bebecikti o ulan. türk alman hırvat ne fark eder? daha kaç çocuk ölecek? klavye delikanlılığı yapmaya benzemez bu. sabahtan beri o son resmine bakıyorum. elimden hiçbir şey gelmemesi işte o çok koyuyor.. kötü insanlar hayatını yaşayıp onun üzerinden rant elde etmeye çalışırken , sıcak yatağımızda uyurken o bebeciğin küçücük vücuduyla kocaman dalgalarla yapayalnız kalması işte o çok koyuyor.. gözünü hırs bürümüş insanların hiçbir şey yapmaması , yanlış bir coğrafyada doğmak gibi bir suç(!) işlediği için melek olan daha nice bebeciklerin olması çok koyuyor. koca insanlar bolluk içinde yaşarken buz gibi soğukta dilenmek zorunda kalan çocuklar çok koyuyor.. ingilterede kraliyet ailesinin varisi olarak doğan bebeğe dünya hayran olurken , ortadoğuda doğan bebeğe verilen tepkinin ölüm sessizliği olmasına söylenecek bir şey yok.
bu kadar yüzsüz insan dolaşırken o bebeciğin yüzünü kuma dönmesi.. işte bunu hazmedemiyorum!
"Daha iyi bir yere ,başka bir ülkeye...Kalk!"dedi annem, "Gidiyoruz ."
"Nereye?"diye soramadim, daha konuşmayı bilmedigimden .
"Daha iyi bir yere ,başka bur ülkeye gidiyoruz." diye devam etti.Gözleri öyle bir parlıyordu ki, kıramadım onu.
Zaten alışmıştım artık sürgün yaşamına.
Savaş çıktığından beri tüm kaldırım taşlar evimiz olmuştu.
Boyum kadar bir çantaya sığdırdık tüm eşyalarımızı ve yola koyulduk.
Bir koya geldik. Bizim gibi onlarca mülteci daha vardı.Herkes farklı dillerde konuşuyor,ancak aynı düşü kuruyordu: Daha iyi bir yere, savaşın ve açlığın olmadığı bir ülkeye gitmek.
Aklım ermediği için soramadim neden karadan gitmediğimizi. Meğer sınırlar,mayınlar,askerler ve duvarlar varmış orada.
Beni önce beyaz bir şezlongun üzerine oturttular.insanlar gruplar halinde ufacık botlara bindirilip "Go go go!" diye denize ittiriliyor ve zifiri karanlikta kayboluyordu. Sonra sıra bize geldi.
"Baba "dedim ,"Benim normalde uyumam gerekirdi bu saatte."
Duymadı babam.
"Anne"dedim,"Ben yüzme bilmem ki."
Duymadı annem.
Beni de botaş bindirdiler ve herkes kürek çekmeye başladı.Korktum.Ağlamak istedim.Güzel şeyler düşünmeye çalıştım.
Oyuncakları,salıncakları ve özgür bir yaşamı hayal ettim. Ancak bir kaç saat sonra bir akıntı başladı.Doğduğum yerden çok uzakta,kapkara bir denizin ortasında sallanıyordum. "Hayat"dedim, "Demek aslında böyle birşeymiş ."
Bir gecede büyüdüm,büyümek zorunda kaldım. Anne ve babamı kurtarmaya çalıştım,ama çoktan düşmüş ve kaybolmuslardi.Sonra bende kapıldım o akıntıya. Sabaha karşı bir kıyıya vurdum.
Geldik sandım,ancak ölmüştüm artık. Bir asker abi geldi beni incelemeye.
Bir kağıda boyumu kilomu yazıp,taktığı eldivenlerle kaldırdı beni.Yüzüne bakmadım,ama eminim oda çok üzülmüştür.Bir daha o dünyaya dair hiçbir şeye bakicak hevesim kalmamıştı.
Zaten sahilede yüzüm kumlara yapışık vurmustum. "Allahım " dedim,"benim normalde kumdan kale yapmam gerekirdi burada ." Kocaman dünyalarında bana 50 santimlik boyumla yasayabilecegim hiçbir yer vermediler.
Ben de öldüm.
Şimdi annemi bulup, "Anne!" diyeceğim,
"Belki burası daha güzel bir yerdir."