bugün yine pencerenin önünde insanları izlerken sana takıldı gözlerim. kaçırmadım bu sefer, onca zaman sonra uzun uzun izledim. çocuksu hareketlerin, hala aynı coşkuyla yaşadığının kanıtıydı. seninle tanıştığımda, konuşmalarındaki olgunluğun davranışlarınla zıtlığını garipsediğimi hatırlayıp gülümsedim. tam o sırada, bir anlığına gözlerime değdi gözlerin. sen fark etmedin belki ama ben o an gözlerinde gördüm geçen 2 yılı. büyümüştün. zaman, senin ışığından da çalmıştı. oysa çocuk kalmayı en çok sen hak ediyordun.
hiç tanıtamadım sana kendimi. hiç söylemedim sevdiğimi. hiç yazmadım sana şimdiye kadar. şimdi, hiç okumayacağını bile bile yazıyorum, ilk ve son kez.
bir sürü insan girdi hayatıma. bir sürü insan gitti benden. şimdi sorsan, sanki sadece sen gittin. ama kırgın değilim, gitmeyi de sadece sen hak ettin.
sen de hiç anlatmadın bana, ama ben hep okudum gözlerinden yazdıklarını. sen bilmezsin, küçük, renkli kağıtlara adamıştım satırlarını. hiç göstermedin ama, ben gördüm gülümsemelerin ardındaki karanlığı, karanlığın bile bir insana nasıl yakıştığını gözlerindeki parıltıyı södürmek zorunda olmadığını.
bir sonbahar günü karşımda oturup bir şeyler anlatırken, O'nu düşünüyordum. ve beni kaç parçaya ayırdığını. bir daha asla güvenemeyeceğim insanları düşünüyordum. uzun süre konuştuk, tam sana ondan bahsedecekken papağanını anlatmaya başladın ve ben bunu konuşmak istedim. ilk defa, geçmiş geçmişti. başını geriye atarak gülümsedin, küçük bir çocuk gibi.
yıllar sonra yine karşılaşırız belki seninle. hatta istanbul'da, o en sevdiğin şehirde. o zaman daha da büyümüş olacaksın elbet. ama içindeki çocuğun hiç büyümemiş olması dileğiyle.