nerden başlanılır , nasıl anlatılır(ım)..
en baştan başlamak gerek. çocuğun nasıl dünyaya geldiğinin bilinmediği zamanlardan.. klanlar şeklinde yaşanılan ve her klanın bi kutsalı olduğu zamanlardan.. çocuğu kutsalın verdiğine inanılan zamanlardan.. insanların hala mülkiyet sahibi olmadığı, avcılık zamanlarından..
çocuğun kadına ait olduğu ve yaşamak için doğada bulunanların yendiği zamanlardan.. erkeklerin hükmünün dünya üzerinde olmadığı zamanlardan..
anaerkilden..
kadın güçlüydü, kapatılacaği bi ev ve uğruna öldürüleceği bir namus yoktu. ne zaman çocuk için bi erkeğe ihtiyaç duyulduğu keşfedildi ve mülkiyet kavramı yaygınlaştı kadının çilesi ( arabesk mi oldu bu biraz) başladı.
artık ev de oturmak, çocuk doğurmak ve çocuğa bakmak zorundaydı. artık kas gücünü göstermenin şanlı onurunu yaşayan bir adam vardı. artık tanrıçalar dönemi bitmişti. erkeğin dini kadına evde oturması gerektigini, saklanması gerektigini söylüyordu. asıl olan erkek, kemiğinden yaratılan kadındı.
güçlü olan kadının elinde ki güç alınmıştı. artık yerini ve haddini bilmesi gerekiyordu.
kadının aşagılanması her yerde vardı. platon , aristo, schopenhaur(pek severim aslında kendisini) ,nieztche hepsinin ağzından kadınlar için zehir zemberek sözler dökülüyordu.
zaman gectikçe kadının sömürüsü şiddetini de arttırmaya başlamıştı. sanayi devrimiyle birlikte işçi sınıfının büyük kesimini kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu. örgütlenmeler kadın üstünde de kendini göstermişti. ama kadın güçlendikçe üstünde ki baskı da arttırılıyordu.
baskının yaramadığı kadınlar ise erkekleştiriliyor. erk bir zihniyete sahip ediliyor. kadının kendisi namus denilen illetle kirletiliyor. ve bakirelik denilen şaçmalığa inanıyorlardı. eğer bir adamı sevmişse ve bir imam ve bir imza olmadan onunla seks yapmışsa öldürülmeyi hak ettiğini düşünüyordu.
degişen dünya sisteminde kapitalizm devreye giriyor . barbie bebeklerle büyütülen kızlar körpecik vücutlarını olmasına inandıkları vücuda dönüştürmek için heba ediyorlardı. kadın denilince aklına am göt meme üçlemesi gelen adamlar uzak doğuya küçüçük kızları sikmek için seferler düzenliyorlardı.
şimdi bizim üç tarafı denizlerle çevrili , zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarina sahip olan, doğu ve batı arasında köprü görevi gören nadide ülkemize gelirsek..
(ağır klişe içerebilir, uyarmadı demeyin) bizim canım ülkemizde kız bebek pembelerle ( yani utancın, kızarmanın rengiyle) erkek ise gögü gösteren mavilerle büyütülür. bi ölümden bahsedilirken kadın normal insan statüsünden çıkartılıp ikisi kadın beş kişi denilir. kızlara bacaklarını kapatılması tembih edilirken oğlan amcasına pipisini göstermekten bıktırılmıstır. erkek adamımız birine edep öğretirken 'senin anan bacın yok mu' demeyi alışkanlık haline getirmiştir. sanki anası bacısı olmasa yaptığı orospu çocukluğu meşru olacakmış gibi..
haksızlıklarımız yığınlarca.. hepsini yazmaya takatim yok. ama şunu söyleyebilirim. biz kadınlar çok güzeliz. ve güzelliğimizin farkında olmamız için en son ihtiyacımız olan bir erkek.
bir şeye inanırken, düşünürken, hak verirken ve severken gerçekten bi kadın olduğumuzu bilelim.
bizi ellerinin altında daha rahat tutmak için bizi de inandırdıkları o zihniyetin farkında olalım.
yaşamak için bi adama ihtiyacımız yok. biz tek başınayken bile yeterince güçlü ve güzeliz. sırf yalnız kalmamak uğruna kendimizi feda etmek gibi bi haksızlık kendimize yapacağimız en büyük kötülük.
bahsettiğim erkek değil erk zihniyet. yoksa çok güzel adamlar da var bu dünya da.. kadını kadından iyi bilen adamlar.