ölüm; gece demek. çekirge seslerinden ve uzaktan gelen bi ağlama sesinden başka hiçbir sesin olmaması demek.
ölüm; çocukluk. belki nefes alır da kimse farketmez diye karnına sarılmak. o zayıf insanın nasıl böyle şiştiğini anlayamadan bi umutla sarılmak.
ölüm; uykuya yenik düşmek. sabaha kesin ayrılığı bildiğinden; önceden en neşeli günlerinin geçtiği odada tabutunun yanında uyuyakalmak.
ölüm; sela demek. ardından ilanı duymak. o arada uğuldayan kafa tasına atılan koca bi taş; mevla rahmet eyleye.
ölüm; hocanın vaazını dinlemek kuytu bi köşede. ve helallik vermek. ciğerin deline deline helal olsun demek. ve tabutun omuzlara alınışını izlemek. ardından feryatlar figanlar. ve sonra tekrar sessizlik.
ölüm; pantalonum kirlenir mi düşüncesini ilk kez bırakıp toprağa oturup; tahtaya bi şeyler yazmak.
doğum tarihi, ölüm tarihi, ruhuna el fatiha.
ölüm; kabristanın bi köşesindeki çeşmeden, ilk kez yüzlerce ölünün arasından geçerken korkuyu unutup, ezilmiş bükülmüş bi kola şişesine su doldurmak. sonra dönüp kuru toprağı sulamak.
ölüm; inanamamak. rüya olsa bu, eşek şakası olsa. iğrenç bi aldatmaca olsa ama gerçek olmasa demek.
ölüm soğuk. ölüm en az ölü kadar soğuk. en az soğumuş bedeni kadar soğuk.