dört ya da beş yaşlarındayım.. her yaz olduğu gibi istanbula aile ziyaretine gitmişiz.. beni de dışarda oynamam için bırakmışlar bu ne rahatlık anlayabilmiş değilim.. sokakta çocuklar oynuyor ben de izliyorum derken çocuklar birden koşmaya başladı bu sahneyi hayal meyal hatırlıyorum.. ben de peşlerinden koştum ancak onlardan yaşça küçük olduğum için kaybettim izlerini.. bari yürüyeyim diye düşünmüş olmalıyım düştüm yollara.. az gittim uz gittim dere tepe düz gittim derken bi salıncak gördüm.. küçükken deli olurdum salıncağa koşturdum teyzeler beni bindirip gitti.. ben sallandım falan ama salıncağın altındaki çamurlu suyu fark etmedim bir an dengemi kaybettim düştüm.. o çamurlu halimle yoluma ağlaya zırlaya devam ettim.. epey yürümüşüm hala ağlıyorum.. karşıma iki teyze çıktı çarşaflı.. niye ağlıyorsun dediler bi özet geçtim.. gel seni bizim eve götürelim sana cici kıyafetler vercez dediler.. tamam dedim ellerinden tuttum yürümeye başladık.. beni karakola götürdüler.. komser amcayı hayal meyal hatırlıyorum babamın ne iş yaptığını sordu.. annem babamın çok kahveye gitmesine kızarak babanız kahveci derdi ben de ne bileyim kahveci diyiverdim.. çarşaflı teyzeler karakoldan çıkarken vah vah pek de küçük diyorlarmış ki annemler de artık umutları tükenmiş ve perişan vaziyette ordan geçiyorlarmış.. hemen içeri girmişler.. komser amcanın babama kahveci misiniz diye sorduğunda babamın yüzündeki şaşkınlığı hatırlıyorum.. bu arada iki semt geçmişim ne azimliyim arkadaş..