tüm hayatım boyunca aldığım en güzel hediyenin bir kibrit kutusunun içine kargacık burgacık el yazısıyla yazılmış bir sevgi mektubu olduğunu düşününce yaşam ve insan gerçekliği konusunda şüpheye düşüyorum.
bu konuyu önemsiyorum çünkü her yerinden yapmacıklık fışkıran insan ilişkilerinden tiksindim. başka başka tarihlerde ezberlenmiş artık klişe ve hatta demode olmaya yüz tutmuş cümleler duymaktan, kitaplardan, romantik filmlerden, şarkı sözlerinden derilmiş yapay bal gibi iç burkan sahteliklerden iğreniyorum.
sanırım hiçbirimiz farkında değiliz her birimizin bir başkasının hayatını yaşıyor olduğumuzun. incir reçeli'nde halil sezai, ıssız adam'la ada, lou salome aşkıyla geberik nietzsche (ki kendisi karı paryasından intihar etmiş bir yüz karasıdır gözümde) yok efendim genç werther'le acılar çekmeye bayılıyoruz. bir insan nasıl olur da bir başkasının duygularını aynen kopyalama evresini aşamaz anlayamıyorum. karşısındaki veledin taklidini yapan şempanzeden ne farkımız kaldı?
yolunda giden bir ilişkinin tam ortasında, bir teknede tam da hissettiğimiz ölçüde ve olması gerektiği kadar sarmaş dolaş bir çiftken bizi imrenerek izleyen genç kızlara bakıp " artık benim de imrenilen bir ilişkim var =))" diyen kızı bozuk para gibi harcatan da bu his işte paslanmış borudan emilen kirli su tadı.
öğrenilmiş romantizm sizi biraz daha akıllı maymundan başka bir yere taşımaz. lütfen ama lütfen. kendiniz olun.