Tam 15 yıl 2 gün önce kalleşçe öldürülen Uğur Mumcu, 25 Ağustos 1975te Sesleniş isimli o meşhur yazısını yazmıştı. Cumhuriyet devrimi yolunda ölenlerden söz ediyor ve (Zülfü Livanelinin o dönemde çok bilinen şarkısının sözlerinden yola çıkarak), onların ağzından Unutma bizi diyordu...
Dün Atatürkçü Düşünce Derneğinin Uğur Mumcu anısına Konyada düzenlediği Cumhuriyet Devrimleri ve Şehitler konulu konferansın konuşmacısıydım. Konyaya gitmeden önceki son gece, rüyamda Uğur Abiyi gördüm...
Heyecanlanıp, Abi... Oralardan Türkiyenin bugünkü hali nasıl görünüyor? Eğer o yazıyı bugün yazsaydın, neler derdin dedim...
Rüyanın gerisini hatırlamıyorum ama ertesi sabah bilgisayarımı açtığımda umumcu@ötedunya.comdan gelmiş bir mektubun beni beklediğini gördüm.
Uğur Abi beni kırmamış ve bugünkü duygularını paylaşmıştı...
işte o mektup:
***
Sesleniş (2)
Vurulmuştuk, asılmıştık öldürülmüştük...
Bizim de sevdalarımız, hırslarımız, zaaflarımız vardı...
Biz de bilirdik, tuttuğumuz taşı altına çevirmeyi!
Ama zor bir işe soyunduk ve bu dibi delik dünyayı adam edebileceğimizi düşündük!
Bunun için de binlerce genç yürek, el ele verdik...
Ölüp gidebilirdik; göze almıştık bunu...
Tek korkumuz unutulmaktı; o yüzden unutma bizi demiştik sana...
Ama sen küçük çıkarların peşine düşüp, bizi unuttun ey halkım, affetmem seni!
işkence hücrelerinde çektiğimiz acılar yakmadı canımızı, senin yaktığın kadar! isteseydik, bizim de diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanabileceğimizi... Ama bunu yapmadığımızı...
Senin pırıl pırıl bir dünyada yaşamanı sağlamak için öldüğümüzü unuttun ey halkım...
Hain güçlerin oyuncağı ettin kendini...
Beyaz camdan, gazetelerden, sinemalardan yaptıkları dolduruşa kandın...
Nereden geldiğini, kim olduğunu, neler yapabileceğini düşünmedin uzun bir zamandır...
Sana söylenen her yalana inandın...
işte biz asıl, senin bu hallere düştüğünü görünce öldük ey halkım, affetmem seni...
***
Fidan gibi genç kızlar, bugün bir metrekare bez parçasıyla kafese kapattı, geleceğimiz kadar parlak saçlarını...
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi değil; doldurulmaktan korkulan bir beyaz defter sayfası gibi duruyor önlerinde...
En az bizim kadar saf ve temizler...
Onlar da yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında...
Onlar da işkencecilerin acımasız ellerine terk edilmiş halde...
Ama bizden tek farkları, bunun farkında bile olmamaları!
Çünkü küçücük yürekleriyle direnebileceklerini asla öğretmedin onlara...
Bu yüzden yobazın, din tacirinin suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançla fırlatıp atamıyorlar duygularını.
Biz bu teslimiyet için mi can verdik ey halkım, affetmem seni!
***
Bağımsızlık, Mustafa Kemalden armağandı bize.
Sırf sen eski karanlık günlere dönme diye...
Sırf zincirlerini kır, insan gibi yaşa diye...
Ölmeyi bile göz alıp, ölmüştük sonunda...
Hiçbir zaman; Kemalizmi anayasadan çıkarmaya çalıştıklarında seyirci kaldığın o günkü kadar ölmemiştik ama!
Özgürlük diyerek, demokrasi diyerek kırmızı beyaz bayrağı yeşile boyamak isteyenlere kandın ey halkım, affetmem seni!
***
Egemenliğimiz, ABD Başkanının iki dudağı arasında artık...
Ülkemizi savunmak için bile izin almamız gerekiyor o şımarık işgalciden...
Kurtuluş Savaşında emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmek değil miydi senin görevin oysa?
Sen bunu bile sineye çektin, kabullendin, isyan etmedin...
Kurtuluş Savaşı kahramanlarına ihanet edenlere seyirci kaldın ey halkım; affetmem seni!
***
Birinci vazifeni unuttun ey halkım...
Aziz vatanın bütün kaleleri zaptediliyor tek tek...
Bütün tersanelerine giriliyor!
Ülkemize can veren dev şirketler, en değerli araziler, bankalar, sakallı-kefiyeli Arap şeyhlerine satılıyor babalar gibi!
Millet, fakr-ü zarurete düşmüş; resmi yoksul sayın, 12 milyon kişi...