hanedan büyük sır romanı bölüm 4

entry1 galeri
    1.
  1. HANEDAN BÜYÜK SIR

    BÖLÜM 4

    BÜYÜK BULUŞMA
    Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Dikmen’deki binasının ilk katındaki Ayhan Çelen, kendisini boğuluyormuş gibi hissediyordu. Koskoca Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş, kendisini niçin çağırtmıştı acaba ?

    3 ay önce kendi başına giriştiği son operasyonda yaşananlar sonrasında, Ali Çetin ile Zahit Ağa yurt dışına kaçmış, 9 aydır hazırlık yapılan bir operasyon berbat olmuş, içişleri Bakanı küplere binmiş ve tabii Emniyet Teşkilatı karışmıştı.

    Bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Bundan önce giriştiği operasyonları başarı ile tamamladığı için kendisinden nefret etseler de ellerinden bir şey gelmeyen pek çok kişi artık kellesini istiyordu. Zaten çatışmanın olduğu gece daha hastanede yatarken, kendisine açığa alındığını ve hakkında idari soruşturma başlatıldığını tebliğ eden evrakları imzalamıştı. Polis kimliği ve silahına da el konulmuştu.

    Ama en çok üzüldüğü ve hemen her gün düşünmekten kendisini alamadığı şey, kim olduğunu bilmeden vurduğu Komiser Şahin Çakır’ın durumuydu. Ayhan’ın silahından çıkan kurşun Şahin Çakır’ın başına isabet etmiş, beyne zarar vermişti. 7 saatlik bir ameliyatla kurşun beyinden çıkarılmıştı ancak Şahin komiser komadan uyanamamıştı. Komiser Şahin o geceden bu yana yoğun bakımdaydı. Doktorlar 3 ay sonra artık umutlarını yitirmek üzereydiler. Ancak beyin ölümü gerçekleşmediği için hala çok küçük de olsa bir şansının olduğunu söylüyorlardı.

    Kafasında 3 ay önce yaşanan o talihsiz olaylar gelip geçen Ayhan Çelen, asansörün kata geldiğini belirten sinyal sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. Asansöre bindi ve 4.katın düğmesine bastı.

    Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş’in Özel Kaleminde kendisini ikisi erkek ikisi bayan dört sivil polis karşıladı.
    Ayhan pek çok kez Genel Müdür’ün makamına gelmiş ancak özel kalemde bu sivil polisleri daha önce hiç görmemişti. “Ben yokken göreve başlamış olmalılar” diye düşündü.

    Bayan polis memurlarından bir tanesi “Ayhan Çelen değil mi ?” diye sordu. Ayhan gergin bir ses tonu ile “Evet” diye yanıtladı. Bayan polis memuru “Namı diğer ŞiFRE KIRICI. Ününüzü Emniyet Teşkilatında bilmeyen yoktur her halde. Başınıza gelen talihsizlikten ötürü çok üzgünüm” dedi. Ayhan konuyu kestirip atmak için kısa ve net bir cevap verdi “Ben de”
    Bayan polis memuru Ayhan’ın konuşmak istemediğini ve gergin olduğunu anlayarak “Bir dakikanızı rica edeceğim Ayhan Bey. Genel Müdürüm müsaitse sizi hemen içeri alacağım” dedi.

    “Ayhan Bey ha” diye içerisinden hüzünle geçirdi Ayhan Çelen. Yıllardır polis teşkilatında ilk kez bir meslektaşı O’na, polis olduğunu bilmesine rağmen rütbesi ile değil “Bey” sıfatı hitap ediyordu. Yadırgamış ve içini garip bir burukluk kaplamıştı. “EE, ne de olsa açıktasın oğlum. Büyük ihtimalle meslekten ihraç edileceksin. Ne bekliyordun ki” diye geçirdi içerisinden. Oysa 3 ay öncesine kadar bir efsaneydi o…

    Genel Müdür’ün odasına giren bayan polis memuru iki dakika geçmeden dışarıya çıktı, kapının bir adım önünde durdu. Ayhan Çelen’e eliyle odayı gösterdi. “Buyurun Ayhan Bey”
    Ayhan Çelen önünü ilikleyerek odaya girdiğinde bayan polis memuru da kapıyı kapatmıştı.

    Son derece şık döşenmiş makam odası geniş ve ferahtı. Yerde yeni cilalanmış parke zeminin bazı bölümlerini açıkta bırakan çok şık bir halı seriliydi. Hava sıcak olduğu için klima çalışıyor ve odaya tatlı bir serinlik yayılıyordu. Siyah deri döşeme koltuklar ise makamın asaletini yansıtacak en iyi tercih olarak odaya yerleştirilmişti.

    Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş’in çalışma masasının sağ tarafında yer alan camlı bölme, şiltler- plaketler, başarı sertifikaları ve ödüller ile doluydu.

    Büyük ve düzenli çalışma masasını siyah deri bir makam koltuğu tamamlıyor, masanın üzerinde pirinç bir isimlik ile altın bir dolma kalem parıldıyordu. Koltuğun arkasındaki duvarda ise büyük boy bir Atatürk portresi vardı. Duvarın hemen önünde ise solda Türk bayrağı, sağda ise Emniyet Teşkilatı’nın armasının bulunduğu bir bayrak bulunuyordu. Odada çeşitli türden çiçekler de unutulmamıştı.

    Ayhan Çelen, odaya girdiğinde içini garip bir ürperti kaplamıştı. Hayatında hiç olmadığı kadar gergindi ve bu O’nu rahatsız ediyordu.

    Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş sırtı kapıya dönük durumda ayaktaydı. Atatürk portresine doğru bakıyordu.
    Ayhan Çelen, içeri girdikten sonra oluşan birkaç saniyelik sinir bozucu sessizliği “Buyrun efendim beni emretmişsiniz” diyerek bozdu.

    Fuat Güneş, elinde sarı bir zarf ve düşünceli bir yüz ifadesi ile kendisine doğru döndü. “Gel bakalım Ayhan” dedi. Ayhan, Fuat Güneş’in masasına doğru yavaş adımlarla ilerledi. içinde garip bir duygu vardı. Bunu tanımlayamıyordu. Ama tuhaf bir şeyler olacağını sezinliyordu ve içgüdüleri O’nu pek yanıltmazdı.

    Fuat Güneş’in çalışma masasına doğru ilerleyen Ayhan Çelen, masanın hemen önündeki deri koltukların önünde durdu.
    Fuat Güneş, “Otur Ayhan, ceketinin düğmelerini çöz, kravatını da biraz gevşet.” dedi babacan bir ses tonu ile.

    Ayhan Çelen bu odaya girerken çok daha farklı, sert bir tepki ile karşılaşmayı beklediği için şaşırmıştı. Ceketinin düğmelerini çözdü, kravatına ise dokunmadı. Deri koltuğa oturduğunda kendisini, yakınının ölümcül bir hastalığa yakalandığı gerçeğinin açıklanacağı bir hasta yakını, Fuat Güneş’i ise o zor haberi verecek doktor gibi hissediyordu.

    Gözü Fuat Güneş’in elindeki sarı zarfa takıldı. Hakkındaki soruşturma tamamlanmış olmalıydı. “Oğlum Ayhan buraya kadarmış. Biraz sonra Emniyet Genel Müdürü tarafından meslekten ihraç edildiğin, ayrıca dosyanın mahkemeye sevk edildiği sana tebliğ edilecek. Yolun sonuna geldin” diye düşündü. Bir yandan ise “iyi de böylesi basit bir tebligat işini niye koca Emniyet Müdürü bizzat yapıyor ?” sorusu kafasında dolaşıyordu.

    Ayhan Çelen, hayatında ilk kez bu kadar mahcuptu. Bir meslektaşını yaralamış, çok önemli bir operasyonun resmen içine etmiş, koca polis teşkilatının prestijini tek başına zedelemişti. Son yaptıklarından dolayı, Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş de çok zor durumda kalmıştı.

    “Efendim” diye söze başlama gereğini hissetti Ayhan. “Son yaptıklarımdan dolayı gerek şahsınızı gerek teşkilatı çok zor bir durumda bıraktım. Bir meslektaşım benim tabancamdan çıkan kurşun nedeni ile hala komada. Hakkımda ne karar verilirse, ne kadar ağır cezaya çarptırılsam çarptırılayım razıyım. En ufak bir itirazım olmayacak. Hukuki olarak da hiçbir itirazın içerisinde olmayacağım. Bu devlet beni bursu ile okuttu ama ben buna layık olamadım…”

    Ayhan’ı sessizlik içerisinde dinleyen Fuat Güneş bir el işareti ile O’nu susturdu.

    “Bak Ayhan. Senin yıllar öncesinden tanırım. Senin kadar yetenekli bir elemanı bu teşkilat son 40 yılda görmedi…”
    Ayhan “Estağfurullah Efendim” diyecek oldu ama Fuat Güneş O’nu bir kez daha susturarak konuşmasına devam etti.
    “Öyle…Öyle. Ama gel gelelim kural tanımaz tavırların ve bundaki ısrarın teşkilatta hep sorun oldu. Bugüne kadar kendi inisiyatifinle yaptığın operasyonları dikkatle takip ettim. Planlarındaki keskin zekâya hep hayran kaldım. Aslına bakarsan o planların bu güne kadar senin teşkilatta kalmanı sağladı”

    “Anlayamadım efendim” dedi Ayhan şaşkınlığı giderek artan bir şekilde.

    “Şöyle ki… Senin kendi planın ile başarılı olduğun şahsi operasyonlarından sonra olay bir kez daha masaya yatırıldığına hep bağlı bulunduğun birimin yaptığı planların eksik ya da stratejik olarak hatalı olduğu ortaya çıktı. Sen ise her zaman doğru planı kurmayı ve kurduktan sonra başarı ile uygulamayı bildin. işte bu nedenle hem senin operasyonlarını başarı ile sonuçlandırman hem de kendi planlarındaki eksikliklerin ortaya çıkması dolayısı ile senin ayağını kaydırmaya çalışan bazı çevreler bunu başaramadılar ”
    “Son olaya gelince…” diyerek derin bir nefes aldı ve arkasına yaslandı Fuat Güneş “Evet talihsiz bir olaydı. Evet yine başına buyruk hareket etmiştin. Evet, yine operasyonu riske atmıştın. Ama senin planın doğru plandı” dedi. Ve “iyi ki doğru plandı…” diye ekledi.

    “Nasıl efendim ?” dedi şaşkın bir ses tonuyla Ayhan.

    “Operasyon planlanırken ekibe detayların çoğunun verilmediğini biliyorsun. Planlamada ikiye bölündük. Ben fabrikaya ön taraftan düzenlenecek bir operasyonun çatışmayı kaçınılmaz kılacağını, içeride kaç silahlı adamın olduğunu bilmediğimizden dolayı çok sayıda zayiat verebileceğimizi, bu nedenle, arka taraftaki pencerelerden bir keskin nişancının içeriye sızdırılarak, önce keskin nişancı sayesinde Ali Çetin ve Zahit Ağa’nın yaralı biçimde etkisiz hale getirilmesini, sonrasında da göz yaşartıcı bomba atılarak, arka taraftan giren operasyon ekiplerinin hem adamları hem de Ali Çetin ile Zahit Ağa’yı teslim almalarını önermiştim. Bu sırada fabrika da çembere alınacak ve olası bir kaçış da önlenecekti.”diye anlatmaya başladı Fuat Güneş.
    “Yani..” dedi Ayhan.

    “Evet Ayhan, hemen hemen aynı şeyleri düşünmüştük. Senin ve benim planlarımız küçük detaylar dışında aynıydı. Böylece çok daha risksiz bir operasyon gerçekleştirebilecek, başarı şansımızı artıracaktık. Ama ayağımı kaydırmak için her türlü dalavereyi çeviren Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanı Salim Kibar, bu operasyonun başarısından nemalanmak isteyen istanbul Emniyet Müdürü Hasan Kurban ile işbirliği yaptı. içeriye -maalesef senin vurduğun- istanbul Emniyeti’nden bir adamın sızdırılacağı, bilinen planda direttiler.”

    Fuat Güneş dirseklerini masaya yaslayıp, ellerini kenetleyerek öne doğru eğildi ve anlatmaya devam etti “Onlara göre Ali Çetin bizim olası bir operasyonu ana kapıdan yapmayacağımızı, pencerelerden fabrikaya girilen bir operasyon yapacağımızı zaten hesaplayacak, bu nedenle de asıl tedbiri ön taraftaki asıl giriş kapısında değil fabrikanın arkasındaki pencereler yönünde alacaktı. Bizse O’nun düşündüğünün aksine fabrikaya ana giriş kapısından operasyon düzenleyerek Ali Çetin’i gafil avlamış olacaktık. Ayrıca onların tezlerine göre içeride çok zaiyat vermemiz mümkün değildi, çünkü Şahin Komiser çatışma anında Ali Çetin’i rehin almış olacağı için adamları çatışmayı bırakacaklardı. Onlar özellikle bunun üzerinde durdular. Velhasıl çeşitli siyasi bağlantılarını da kullanarak içişleri Bakanı’nı bu plandan yana tavır koyma noktasında ikna ettiler. içişleri Bakanı onlardan yana tavır koyunca elim kolum bağlandı”

    “Ama gördük ki yaptıkları plan yanlış çıktı. Çünkü tüm önlemler ana giriş kapısı için alınmıştı” dedi Ayhan. ilk defa haklı çıkmaktan zevk alamıyordu.

    “Evet. Planları yine yanlıştı ve bu ortaya çıktı. Ama onlar için durum değişmiyordu. Çünkü hesaplarına göre her halükarda kazanan onlar olacaktı.”

    “Tabii” dedi Ayhan. Kafası yine bir biri adına şifre çözen bir makine gibi çalışmaya başlamıştı. Hızla konuşmaya başladı:
    “ Plan başarılı olursa bu kadar riskli bir planı başarı ile uygulamış, büyük bir eroin çetesini çökertmiş ve önemli bir eroin baronunu ele geçirmiş polis şefi olarak Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanı Salim Demir ön plana çıkacak, istanbul Emniyet Müdürü Hasan Kurban da mafyaya sızdırılan ve tüm operasyonun neredeyse üzerine kurulduğu kilit adamın istanbul Emniyet’inden olması dolayısı ile bu başarıdaki 2. Aslan payını alacaktı…

    Operasyon başarısız olursa da siz Emniyet Genel Müdürü olarak çıkıp da “Ben bu planı onaylamamıştım” diyemeyeceğiniz için, -ki bildiğim kadarı ile diyemediniz- ihale size kalacak, içeride gerçekler bilinse de kamuoyu nezdinde yıpranmış bir Emniyet Genel Müdürü konumuna düşürülecektiniz. Gazetelere servisler yapılacak, basında aleyhinize haberler çıkartılacak, üzerinizde baskı kurulacak ve görevden alınmanız sağlanacak yahut kibar bir dille istifanız istenecekti. Siz görevden alındığınızda da güçlü siyasi bağlantıları sayesinde Salim Kibar Emniyet Genel Müdürü, Hasan Kurban da Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olarak atanacaktı. Yani her iki durum da, bir ekip olarak, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı makamını ele geçirmek için hesap içerisindeki Salim Kibar ve Hasan Kurban’a yarayacaktı.”

    Bir anda Fuat Güneş’in sözünü kestiğini ve belki de haddini aştığını düşünerek sustu. “Özür dilerim efendim” dedi.
    Fuat Güneş “ Aynen öyle. Ama istediklerini yapamadılar. Hesaba katmadıkları bazı şeyler vardı.” diyerek doğruladı Ayhan’ı.
    O ana dek duyduklarını inanamadan Fuat Güneş’in sözlerini dinleyen Ayhan Çelen’in kafası allak bullak olmuştu.
    “Özür dilerim efendim” dedi “Ama halen bunları bana niçin anlattığınızı anlayabilmiş değilim”

    “Sabırlı ol” diye devam etti Fuat Güneş…

    “O gün çatışma sonrasında canlı olarak 11 tane adam yakalandı. Ama bunlardan hiç biri Zahit Ağa’nın adamı değildi…”

    “Hepsi nasıl kaçar ?” diye sordu şaşkınlık içerisindeki Ayhan

    “Kaçmamışlar zaten. Ali Çetin’in adamlarınca fabrikanın kapısında kendilerine ikram edilen çaylara konulan siyanürle hepsi ölmüş.” dedi Fuat Güneş.

    Olay giderek garipleşiyordu.

    Fuat Güneş devam etti. “Olay sonrası yaptığımız araştırmalara göre sebebini henüz bizim de anlamadığımız bir nedenden ötürü Ali Çetin uzun bir süre yurt dışına çıkmaya, bir süre eroin işine ara vermeye karar vermiş. Dediğim gibi nedenini şu an biz de bilmiyoruz. Ama o gece yüklü bir para alış-verişi olacaktı ve Ali Çetin yurt dışına son volisini de vurup öyle çıkmak istiyordu. Ancak ortada bir pürüz vardı. Karşısındaki adamlarla uzun süredir büyük işler çevirmiş, onların girdisini çıktısını öğrenmişti. ikincisi Zahit Ağa, uzun yıllardır çalıştığı Ali Çetin yerine güvenebileceği, büyük işler çevirebileceği bir mal sağlayıcısını kısa sürede bulamazdı. Hatta orta vadede bile bulması zordu. Yani Ali Çetin’in gitmesi Zahit Ağa’nın felç olması anlamına gelirdi. Bu nedenle hem sırlarını bilen hem de giderse çok büyük darbe alacağı Ali Çetin’in elini kolunu sallaya sallaya piyasadan çıkmasına Zahit Ağa izin vermezdi. Zahit Ağa, yurtdışında çok etkili. Eli ve dolayısı ile silahının namlusu her yere uzanıyor. Ali Çetin şunu çok iyi biliyordu ki Zahit Ağa’dan habersiz yurt dışına çıksa bile, Zahit Ağa kendisine atılan bu kazığı unutmaz ve O’nu yurtdışında mutlaka infaz ettirirdi. Geriye tek bir yol kalıyordu…”

    “Zahit Ağa’dan kurtulmak…” dedi Ayhan.

    “Evet.” diye onayladı Fuat Güneş

    “Yine yaptığımız araştırmalarda esrarengiz bir sonuca daha ulaştık. Ali Çetin’in, daha önce mal sevkiyatı yatığını belirlediğimiz 3’ü istanbul’da, diğerleri, Hakkari, Kilis, Malatya ve Kars’taki 7 deposu da bu görüşme öncesinde tuhaf şekillerde ortadan kalkmış. Kimisinde yangın çıkmış, kimisine belediyeden hiç alakası olmamasına rağmen yıkım kararı gitmiş yıkılmış. Ayrıca olay sonrasında baskın yaptığımız Ali Çetin’e ait çiftliğin çatı katındaki gizli bir bölmede Ali Çetin’in kendi adına düzenlenen gerçek pasaportu ve nüfus cüzdanını bulduk. Ali Çetin o gece başka bir isimle yurt dışına kaçmayı planlamıştı ve anlaşılan öyle de yaptı. Daha da garip olanı Ali Çetin 2 gün önce evi Ankaralı bir iş adamına satmış, tapu işlemlerini de tamamlamıştı. Adamı sorguladık ama bir şey çıkmadı. Tabii anlayamadığımız, kesin kanaate varamadığımız pek çok nokta var ama şurası kesin. Anlaşılan o ki Ali Çetin yurt dışına çıkmadan önce bütün izleri temizlemek istemiş. Bu izlerden sonuncusu da Gaziosmanpaşa’daki depo. Ve bil bakalım çatışmanın ardından seni hastaneye kaldırdıktan sonra neler oldu ?”

    “Ne oldu ?” diye sordu meraklı bakışlarla Ayhan Çelen.

    “Arkadaşlar setin arkasındaki bölmede orada resimlerde daha önce hiç görmediğimiz bir masa fark ettiler. Masa o gece konmuş olmalı.Masaya dikkatlice bakıldığında, üzerine bir düğmenin monte edildiği görülebiliyordu. Arkadaşlar durumdan şüphelenip fabrikada kısa bir araştırma yapınca, tam ön kapının sol tarafındaki çöp konteynırının arkasına gizlenmiş bir saatli bomba düzeneği buldular. Büyük ihtimalle arkadaki bölmeye geçildiğinde, Zahit Ağa’nın adamlarının öldüğünden emin olduğu anda, Ali Çetin, Zahit Ağa’yı temizleyecekti. Daha sonra düğmeye basacak ve fabrikadan ayrılacak, 15 dakika sonra da fabrika havaya uçacaktı. Yani 21.35 civarında. Ama senin orada olman hesapları karıştırdı. Daha bölmeye gidemeden fabrikadan kaçmak zorunda kaldılar. Dolayısı ile Ali Çetin de bombayı harekete geçiremedi. Biz fabrikaya 21.30’da operasyon düzenlerken sevkiyat falan olmayacaktı, 21.20 civarında Ali Çetin, Zahit Ağa’yı temizlemiş fabrikadan kaçıyor olacaktı. Ve eğer bomba harekete geçmiş olsaydı, biz fabrikaya operasyon düzenlerken geride kalan Ali Çetin’in adamları ile yaşanan çatışma en az 15 dakika süreceği için fabrika ile birlikte tüm operasyon ekibi havaya uçacaktı. Anlayacağın teşkilattan bir kişiyi komaya soktun ama bu teşkilatın en yetenekli 21 adamının hayatını kurtardın. Bilerek veya bilmeyerek… Orası önemli değil”

    “Bu buluşma saatinde neden ortada kimsenin olmadığını da açıklıyor” diye düşündü Ayhan. “Çünkü o sırada Ali Çetin’in adamları, Zahit Ağa’nın adamlarını önce oyalamak sonra da öldürmekle meşguldüler,Zahit Ağa’nın adamları da hayatlarının son çayını içiyorlardı…”

    Abandone olmuş durumdaki Ayhan bir an için düşüncelerinden sıyrılıp “ Peki Ali Çetin’in adamlarının oradan kaçabileceklerini niye düşünmüyorsunuz, orası havaya uçacaksa niye durup bizimkilerle çatışsınlar ki ?” dedi.

    Fuat Güneş hafif bir tebessümle “Haklısın. Haberleri olsa durmazlar zaten. Ama yapılan sorgulamalarda anlaşıldı ki Ali Çetin’in adamlarının bomba düzeneğinden hiç haberleri yok. Yani adam onları da feda etmiş, onlar da orada öleceklerdi. Hatta belki bilerek kendisi uzaklaşırken “siz burada biraz daha bekleyin” diyecek ölüm fermanlarını imzalayacaktı. Belli ki bomba düzeneği dışarıdan profesyonel bir kişi tarafından hazırlanmış ve yerleştirilmiş.”

    “Ya Şahin Komiser ? Bu bomba gelişmesini neden haber vermedi , Ali Çetin’in en yakınında olan o değil miydi?” diye sordu Ayhan.

    “Onun da bombadan haberdar olmadığı anlaşılıyor. Ali Çetin büyük ihtimalle fabrikadan tek başına uzaklaşmayı, Şahin’i de adamların başında durmakla görevlendirmeyi düşünmüştü. Şahin’in bu planda haberi olduğunu düşündüğümüz tek şey Zahit Ağa’nın temizleneceği noktası. Büyük ihtimalle onu da fabrikaya gidildiğinde son dakikada öğrenmişti. Bu nedenle haber vermesi de mümkün olmamıştı. Yani Ali Çetin, Şahin’i de ortadan kaldıracaktı”

    Şahin Komiser ile Ali Çetin’in hararetli konuşmalarını hatırladı Ayhan. O esnada, Ali Çetin, Zahit Ağa’nın nasıl ortadan kaldırılacağının talimatını veriyor olmalıydı. Şahin Komiser ise operasyonun tehlikeye gireceğini anlamış, bir neden bularak buna karşı çıkmıştı anlaşılan. Hararetli konuşma bu yüzdendi.

    “Son 3 ayda oldukça fazla şey kaçırmışım Genel Müdürüm” dedi Ayhan.

    “Hayır Ayhan.” dedi Fuat Güneş “Daha öğreneceğin çok şey var” diye devam etti.

    Ayhan’ın şaşkınlığı Fuat Güneş’in her cümlesi ile daha da artıyordu. Bir kez daha “Anlamadım efendim” dedi Ayhan. Kafası durmuştu artık. Kendisini gidişata bırakmaya, olanları anlamaya çalışmamaya karar verdi.

    Fuat Güneş elindeki büyükçe sarı zarfı Ayhan’a doğru masada sürükleyerek uzattı. “Aç” dedi buyurgan bir ses tonu ile.

    Ayhan o zarfın içinden tahmin ettiği şeyin çıkmaması için dua ederek çekingen hareketlerle zarfı açtı, zarfa elini soktu, zarfta bazı evraklar vardı, evrakları çıkardı. Evrakları eline ilk aldığında yüzünün rengi değişti, gözleri fal taşı gibi açıldı çünkü en üstte kendisinden 3 ay önce alınan polis kimliği duruyordu… Ama bir farkla . Hızlı hızlı evrakları üstten alta doğru geçirirken ne söyleyeceğini bilemez haldeydi. Son evrak ,büyük zarfın içerisine ayrıca yerleştirilmiş, sağ üst köşesinde içişleri Bakanlığı arması, sol üst köşesinde ise “ÇOK GiZLi” ibaresine yer verilmiş mühür bulunan kırmızı küçük bir zarftı.
    Ayhan heyecanla zarfı açtı. içişleri Bakanlığı’nın antetli kağıdı üzerinde şu satırlar yer alıyordu:


    TÜRKiYE CUMHURiYETi DEVLETi EMNiYET GENEL MÜDÜRLÜ
    MAKAMINA
    Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösterecek ve direkt olarak Emniyet Genel Müdürü’ne bağlı olarak çalışma yürütecek olan bir birim kurulmasına karar verilmiştir.

    “ÖZEL ve STRATEJiK OPERASYONLAR MASASI” olarak anılacak birimin görev alanı üst düzey devlet hassasiyeti taşıyan çeşitli operasyonları gerçekleştirmek ve stratejik analizler doğrultusunda istihbarat birimleri ile eşgüdüm içerisinde, devletin üst düzey yönetim kademelerini brife etmek olarak belirlenmiştir. Bu özel birim ve başındaki amir 7896 sayılı yasa ile belirlenen yetkileri kullanacaktır.

    Anılan birimin çalışma merkezi Ankara’da bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü olacaktır.

    Bu özel birimin başına Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş’in önerisi ve içişleri Bakanı Salih Bozkurt’un onayı ile Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi’ne bağlı olarak Ankara il Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nde görev yapan Komiser Ayhan Çelen’in atanması uygun görülmüştür.

    Öte yandan bu göreve atanan Komiser Ayhan Çelen, MASKE operasyonunda gösterdiği yararlılık ve Emniyet Teşkilatı’nın 21 değerli mensubunun hayatını kurtarması nedeni ile “özel terfi” uygulaması ile Emniyet Amirliği’ne terfi ettirilmiştir.

    “ÖZEL ve STRATEJiK OPERASYONLAR MASASI” iş bu metnin, muhatabı olan ve brimin başına atanan Emniyet Amiri Ayhan Çelen tarafından okunarak paraf edilmesinin ardından fiilen çalışmalarına başlamış sayılacak, Emniyet Amiri Ayhan Çelen’e ayrıca bir mazbata verilmeyecek, metin mazbata yerine geçerli olacaktır.
    BiLGiLERiNiZE

    Metnin altında içişleri Bakanı Salih Bozkurt ve içişleri Bakanlığı Müsteşarı ismet Kalemsiz’in imzaları vardı...

    Ayhan’ın adeta nutku tutulmuştu. Farkında bile olmadan kravatını gevşetti. Dilinin damağına yapıştığını hissediyordu. Oturduğu koltukta arkasına doğru yaslandı. “Genel Müdürüm neler oluyor ?” diyebildi zorlukla.

    “Bak oğlum” diye söze başladı Fuat Güneş. “MASKE operasyonu sonrasında, bu planın hatalı olduğunu, yapılan plan neticesinde en değerli 21 elemanımızı kaybetmekten son anda kurtulduğumuzu, bunda da aslan payının sana ait olduğunu içişleri Bakanı’na anlattım. Ayrıca halen her şeyi kaybetmediğimizi, Ali Çetin’in yurt dışına kaçmış olsa da izini bulup, O’nu bulup enseleyebileceğimizi, operasyonu tamamlayabileceğimizi belirttim. içişleri Bakanı’na söylediğim bir başka şey ise bunu ancak senin yapabileceğin oldu. Salim Kibar ortalığı birbirine kattı ama direndim. Öte yandan tartışmalarda bir yere kadar gidiyor, tam Bakanı ikna edecek gibi oluyordum ki, ertesi toplantıda karşımda direnen bambaşka bir adam buluyordum. Belli ki kulağına Salim Kibar’ın arkasındaki güçlerce bir şeyler fısıldanıyordu. Bu böylece tam 3 ay sürdü. Ama bundan 3 gün önceki son toplantıda ipler kopma noktasına geldi. Ben de son kozumu oynadım. Senin meslekten ihracın halinde istifa edeceğimi ve Emniyet içerisinde dönen bütün dolapları açıklayacağımı Salim Kibar’ın gözlerinin içerisine bakarak söyledim. işte ondan sonra geri adım attılar ve bir orta yol bulundu. Formülü ben geliştirdim; bu şekilde bir birim kurulmasını, başına senin atanmanı, MASKE operasyonunu gizli biçimde ve 7986 sayılı yasa ile belirlenen yetkiler ile senin sürdürmeni önerdim. Tabii Birim Amiri olabilmen için en azından Emniyet Amiri olman gerekiyordu. Bu nedenle terfi ettirilmeni de talep ettim. Onlar da senin başına buyruk hareketlerinin tehlikeli sonuçlar doğurabildiğini, kritik operasyonlarda bunun sorumluluğunu almak istemediklerini belirttiler, meslekte kalırsan tamamen bana bağlı çalışman ve altına ekip verilmemesi noktasında direttiler. Tabii olası bir aksaklıkta bütün sorumluluğu benim üzerime atabilmek için. Aslında bu karşılıklı bir ödünler oyunuydu. Anlıyormusun ?”

    “Anlamaya çalışıyorum” dedi Ayhan, kendi anladığının doğru olup olmadığını merak ederek…

    Bu kez Fuat Güneş daha açık konuşmaya başladı. “Yani açıkçası şu: Resmi olarak bu isimde bir birim olacak, bunun elemanları da olacak ama bunlar sadece kâğıt üstünde. Yani sen sadece bana bağlı olarak çok hassas operasyonları tek başına yürüteceksin. Ama gördüğün gibi ilk başarısızlığında ikimiz de gidiciyiz. Çünkü yürüteceğin operasyonlar önemli operasyonlar olacak ve burada yaşayacağımız bir başarısızlıkta sorumluluk önce senin bu göreve getirilmen için direnen bana, tabii sonrada sana fatura edilecek ve biletimiz kesilecek. işte bu nedenle 7896 sayılı yasa ile belirlenen yetkileri kullanabilmen için çok direttim. Onlar da kullanamaman için. Onların istediği, bu yetkiyi vermeyip seni ve tabii böylece beni yetkisiz, tek başına, eli kolu bağlı bir hale düşürerek daha ilk icraatta başarısız olmanı sağlamaktı.”

    Ayhan sessizce ve şaşkınlıkla dinliyordu. Fuat Güneş konuşmaya devam etti:

    “En sonunda pes ettiler.7896 sayılı yasayı kullanabilmen için kerhen ikna oldular. Onlar da ben de kısmi tavizler vermiştik. Son 3 gün ise çeşitli prosedürlerin tamamlanması ile geçti. Şimdi pusuya yatıp bizim başarısız olmamızı bekleyecekler. Ve tabii başarısız olmamız için el altından pek çok şey de yapacaklardır” dedi Fuat Güneş.

    Fuat Güneş’in sözünü ettiği 7986 sayılı yasa sadece, bu yasadaki yetkileri kullanan dar bir çevre tarafından biliyordu. Meclis’ten geçişi bile gizli olmuş, bir gece yarısı operasyonu ile içişleri Bakanlığı’na ait bir konu hakında çıkarılan bir yasa maddesinin paragrafları arasına gizlenerek çıkartılmıştı. Milletvekillerinin %90’ı bile bu yasayı onayladıklarının farkında bile değillerdi. içeriği; istihbarat ve Emniyet Teşkilatları’nın içişleri Bakanı’nın imzası ile kurulmuş yahut kurulacak bazı özel bölümlerinin ve bu birimlerin başında bulunan yetkililerin, istihbari koordinasyon ve bilgi paylaşımı noktasında birbirlerine geniş ölçüde yardımının zorunlu kılınmasına, ikinci ve daha önemlisi ise yurt içi ve yurt dışında yapacakları “Özel” operasyonlarda legal ve gerektiğinde illegal sınırsız yetkinin bu birimlere verilmesinin kabul edilmesine dayanıyordu. Ama belki daha da önemlisi bu birime ve başındaki kişilere verilen yetki ile brim yetkililerinin Cumhuriyet Savcılarından yahut Cumhuriyet Başsavcıları’ndan gözaltı, arama, sorgulama gibi taleplerde bulunması halinde bu taleplerin kabulü zorunlu hale getirilmişti. Acil durumlarda bu tip birimlerin başında görev yapan yetkililer Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Savcısı’nın suç duyurusu yapmasını beklemeden sorgulama, arama, gözaltına alma yetkilerini “re’sen” kullanma yetkisine de sahip kılınmışlardı.
    Yani bu yasanın verdiği yetkileri kullanan görevliler “süper yetkili” haline geliyordu.

    Yasayı ve içeriğini fark eden bazı milletvekilleri bunun antidemokratik bir yasa olduğunu, suistimal edilmesi halinde olumsuz, faşizan bir takım sonuçlar doğurabileceğini belirtseler de istihbarat birimleri bu milletvekillerini “çeşitli” yollarla “ikna etmiş”, yasanın içeriğinin basına sızması önlenmişti.

    Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi Başkanı Salim Kibar, Fuat Güneş bu yasa ile belirlenen yetkilerin Ayhan Çelen tarafından kullanılmasını talep ettiğinde adeta yerinden havaya sıçramış “Hayır efendim, olamaz. Ayhan gibi bir deli bu yetkiler ile donatılırsa bir canavara dönüşür !” demişti.

    Fuat Güneş ise karşısındakilerin ne yapmak istediklerinin farkında olduğunu belirtmek için sakin ama kararlı bir ses tonu ile “Bu yetkinin verilmemesi halinde ise Ayhan elleri ve ayakları prangalı bir mahkûma dönüşür” cevabını vermişti.
    Odada kısa bir sessizlik oldu. Sessizliği Ayhan bozdu.

    “Efendim bu kadar riski neden göze alıyorsunuz ?”

    Fuat Güneş arkasına yaslandı, ellerini göğsünde kavuşturdu. Derin bir nefes aldıktan sonra kısa ama net bir yanıt verdi.

    “Bazı riskleri almamak gibi bir lüksün yoktur”

    Fuat Güneş ayağa kalktı. Anlaşılan konuşma sona ermişti. Aynı anda Ayhan da ayağa kalktı. Fuat Güneş “Son olarak senden bundan sonra çok daha dikkatli olmanı istiyorum, yeni görevin hayırlı olsun” dedi ve ekledi “ Odan bir alt katta hazırlandı. Çalışmaya hemen başla”

    Elini masasının sağ kısmındaki çekmeceye uzatan Fuat Güneş çekmeceden, Ayhan’ın el konulan gümüş rengi Baretta’sını çıkardı. “Al bakalım. Yeterince ayrı kaldınız sanırım”

    Ayhan’ın gözleri parıldamıştı.

    Garipti ama şu ana dek duyduklarından daha çok Baretta’sına kavuşmak sevindirmişti O’nu.
    “ilk işimiz MASKE operasyonunu tamamlamak. Operasyonu çok gizli sürdüreceksin. Konu ile ilgili diğer birimler geniş ve detaylı bir bilgiye sahip olmayacaklar, başka birimlerle paylaşımın sadece istediğin bilgileri almak ile sınırlı olacak.Kimseye açıklama yapma mecburiyetin yok. Bu operasyonla ilgili tüm inisiyatif senin elinde, gelişmelerle ilgili olarak beni bile gerek görmediğin sürece bilgilendirme. Beni gelişmeler değil sonuç ilgilendiriyor. Hadi bakalım artık top sende. Konu ile ilgili dosya özel kalemde verilecek, odana gidince okumaya başlarsın” dedi Fuat Güneş ve ekledi: “Haydi artık çalışmaya başlayalım”

    Ayhan “Başüstüne Genel Müdürüm. Her şey için çok teşekkür ederim” diyerek, Fuat Güneş’in tokalaşmak için uzattığı elini sıktı. Yeniden kavuştuğu Baretta’sını beline yerleştirdikten sonra arkasını dönerek kapıya doğru yürüdü.

    Ayhan kapıdan çıktığında karşısında odaya girerken konuştuğu bayan polis memurunu buldu. Özel kalemde oturmakta olduğu masasının altında 1-2 dakika önce yeşil bir ışık yanan bayan polis memuru başı ile selam vererek “iyi günler Amirim” dedi ve sarı, kalınca bir dosyayı Ayhan’a uzattı. “Dosyanız”. Ayhan dalgın bir biçimde teşekkür ederek, kendisi için Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 3. Katında hazırlanan odaya gitmek için asansöre binmek için koridorda yürümeye başladı.

    Bir yandan da aklına bayan polis memurunun kapıdan çıkışta kendisine yeni unvanı ile hitap etmesi takılmıştı. içinden“Vay be amma gizli tebligat ha. Benden başka herkes nereye atandığımı biliyor anlaşılan” diye geçirdi.
    0 ...