üniversiteden arkadaşlarla yeni tanıştığımız zamanlar. kafenin birinde oturuyoruz. üzerimde yeni tanışıyor olmanın verdiği kasıntılık var zaten alışkın olmadığım ortamlarda üzerimde hep bir gerginlik olur. ben de huy olarak garsonlara yardım etmeyi seven bir insanım. iyilik severliğimden falan değil içten içe garsonluk mesleğini sevdiğimden işin ucundan tutmak istiyorum.
fakat hayatımda hiç garsonluk yapmadım. iyi ki de yapmamışım.
arkadaş, zaten ortam herkesin birbirine hava attığı marjinal görüncem diye okumadığı kitaplardan alıntı yaparak konuştuğu, tarkovski'yi spartak moskova'nın sol beki sanan adamların "şu filmi biliyo musun?" diye sorarak sen adını bile duymamışsın ama ben her bokunu biliyorumculuk yaptığı bir ortam. neden garsonun işine karışıyosun ki? bırak adam güzel güzel işini yapsın. zaten işi başından aşkın. ama ben tabi bırakmadım. bardağı havaya kaldırıp garsona uzatmaya çalışmamla bardağın devrilmesi, dibindeki sıcak çayın da bileğime damlayıp koluma doğru akması, masadakilerin "napıyon amk" bakışları arasında benim yandığımı belli etmemeye çalışmam, suratımın kıpkırmızı olması ve kapanış...
yani özetle, galatasarayımıza bu sene başarılar dilerim.