ikiye bölünüyor ruhum, emnatciye bırakıyorum neşeli yanımı, hüznümü giyiniyorum yalnızlığımda... yalnızlığımda hüznümle konuşmaya çalışıyorum, hiç cevap vermiyor bana...
her sabah, her akşam, alacakaranlık, yağmur, kar, sis, bütün hayat belirtileri sana çıkıyor şehrimin, çıkmaz sokak gibisin, ne zaman aklım sokağına girse ruhumdan bana kalanları da bırakıyor orada... hep biraz daha eksiliyorum...
ilerleyemiyorum olmayışının gerçekliği duvar örüyor önüme... geriye dönmek mümkün değil her geri dönüşümde sana uğruyorum yeniden... sen her sokak başındasın hiçbir sokak sana çıkmıyor sanıyorum yine yanılıyorum...
tüm sokaklarına baktım şehrimin, her birinde ruhumdan bir parça bıraktım... artık gelsen bile, ruhumdan sokaklarına bıraktıklarımı toplayamam varlığında...
sokaklar yokluğunun yağmurlarıyla yıkanıyor, sis çöküyor sonra tüm şehre görmüyorum önümü... bir sokağa giriyorum, sen çıkıyorsun yine tüm çıkmaz sokaklarından şehrimin...
siyaha çalıyor bir tarafını kara bulutlar gözlerinin siyahına, kalan tarafı güneşin batarkenki kızıllığına boyanıyor saçların gibi tüm şehir sana bürünüyor sonra, senin yüzünü alıyor... en güzel şehir, en güzel kadın, en güzel sen oluyor...
sessizce hissettirmeden öldürüyorum kendimi herhangi bir çıkmaz sokağında, aklın ve gözlerinde... sonra güneş doğuyor, yağmur diniyor, sis ve kar gitmiş oluyor... her şey ve herkes devam ediyor yaşamına aldırmadan büründüğü yüze istanbul'un, senin ve sensizliğin...