gittim
son damlasını uğurladıktan sonra
gözlerimin terinin
çıktım
emektar odanın
şefkatli kapısından
son yolculuk kıvamında uğurladı beni
sert çıkmamıştı yorgunluğuma hiç
koridoru döndükten sonra tam da
bir diğer kapı kesti yolumu
üzerinde
antikmişcesine bir hüzün taşıyordu
açıldığında sanki
hücum edecekmiş gibi kalıntı hatıralar
irkildim
büyüyü bozmaktan korkarak
girdim içeri
ayna selamladı önce beni
her zamanki gibi iki hediyesiyle
"ben"
ve
"ben"
mahçup oldum
ben ona
yalnızlığımsız bir silüet armağan edememiştim hiç
daha saklamadan hediyemi
- görülmeyecek bir yere -
kapı askılığı gürledi
darbe yemiş kral misali tahtından
buradayız
ellerimden bedenine
salınmayalı şikayet eder gibi
asılı dururken askılıkta
dokunamadım senden sonra
teninin sıcağı yakmasın diye
ellerimin kaybolmaya hazır senliğini
yürüdüm musluğa
suyu soğuğa ayarladım
damla damla inmeye başladıkça su
saç diplerime
savaş ilan ettim
şafak sökmüştü çoktan saçlarımda
onlar üşüdü
ben saldırdım
büyük zaiyat verdiler
dokunmuşluklarını püskürtene kadar
sonra devrinden kalan herşeyi
atmak istedim üzerimden
senden hediye elbiselerim
sırılsıklam kokuyordu
yalnız bırakmadılar cephemde
işbirlikçiler
bana ilk doğum günü tebriğini hatırlatıyorlardı
son hamleleri ilk öpüşündü
ayaklarıma gelene kadar
adında sen olan herşeyimden
kurtuldum
girdim
dağıttım
yağmaladım
ayaklarım da savaş esirimdi
en son sana yürümüşlerdi