Organize Suçlar Dairesi Komiserlerinden Ayhan Çelen giymeyi hiç sevmediği takım elbisesinin kravatını zorla sıkılaştırdı. Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş kendisini bekliyordu. Lacivert takım elbisenin içerisinde kendisini boğuluyormuş gibi hissediyordu.
Komiser Ayhan Çelen Polis Akademisi’nden başlayan göz kamaştırıcı bir sicile sahipti. Bu başarıları karşılığında bir Devlet Üstün Hizmet Madalyası, üç de Üstün Cesaret ödülü kazanmıştı. Ayhan Çelen’in silahlara karşı ise inanılmaz bir tutkusu vardı . Atış konusundaki yetenekleri polis teşkilatında adeta bir efsane olmuştu. Operasyonlardaki atılganlığı, gözü pekliği ve cesareti, silah kullanma konusundaki ustalığı ile birleşince Ayhan Çelen’in namı tüm teşkilata yayılmış, genç yaşında teşkilat içerisinde haklı bir üne kavuşmuştu.
Organize Suçlar Dairesi O’nun son adresiydi. Buradan önce uzun sayılabilecek bir süre ;7 yıl boyunca Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası’nda görev yapmıştı. Yıllardır çözülemeyen ve Emniyet teşkilatında “Şifrelenmiş” olarak tanımlanan cinayetleri birer birer ve kısa süre içerisinde aydınlatması “Şifre Kırıcı” lakabını almasına yol açmıştı.
Ancak Ayhan komiserin kötü bir huyu vardı. Belki hayatına mal olabilecek bir huydu bu. Ama o bu huyunu her zaman alaya almıştı.
Ayhan Çelen’in kötü huyu; kurallara uymayı sevmemesi, onları hatta onların uygulanmasını emreden amirlerini yok saymasıydı. Tam anlamı ile başına buyruk hareket ediyor, operasyonlarda çoğu kez planların dışına çıkıyor, çelik yelek takmıyor, operasyon başlamadan aniden ortadan kayboluyor ve kendi kafasına göre hazırladığı planı uygulamaya koyuyordu.
Bu huyları nedeniyle Ayhan Çelen’den Emniyet Teşkilatı içerisinde “Tek kişilik cumhuriyet” diye bahsediliyordu.
Çoğu zaman silahlı çatışmaya, bağlı olduğu ekipten önce giriyor ve yine çoğu zaman kendisinin ayrıldığı ekip arkadaşları olaya müdahil oluncaya dek geçen zamanda kendi tabirince“büyük balığı” avlamış oluyordu.
Bu O’nun intikamıydı aslında. Yıllardır terfi etmeyi bekliyor ancak göz kamaştırıcı siciline rağmen, başına buyruk hareketleri, amirlerini dinlememesi ve zaman zaman amirleri ile yaşadığı sorunlardan dolayı kendisine terfi verilmiyordu.
Kendisi suçlularla daha önce çatışıp, kendi deyimi ile “büyük balıkları” ağına tüm ekip gelene kadar düşürdüğü zamanlarda, hele de çatışma tamamen bitmişse bir köşeye çekilir, keyiflice sigarasını yakar, arkadaşlarını beklerdi. Ekip olay yerine geldiğinde çoğu kez yerde birkaç ölü yahut yaralı ve kelepçesi takılmış “büyük balığı” görür, O ise her zamanki pis sırıtışıyla “Hoş geldiniz arkadaşlar vallahi biraz daha gelmeseniz gidecektim. Kısır gününüz uzadı her halde” der ve dalgasını geçerdi.
Bu sözleri ile aslında “Bana terfi vermeseniz de ben sizden hep bir adım öndeyim. Siz benim ardımda kalmaya mahkûmsunuz” diyor, amirlerini aşağılıyor, kendi egosunu tatmin ediyor, hırsını ancak bu şekilde dizginleyebiliyordu.
Ayhan Çelen’in bu kural tanımaz tavrı defalarca Emniyet Teşkilatı’nı karıştırmış, durumu masaya yatırılmış, defalarca soruşturma geçirmiş ancak her seferinde operasyonları başarı ile sonuçlandırması, cesareti ve teşkilatta O’nun kadar iyi yetişmiş bir elmanın sayısının çok az olması nedeni ile işlediği kusurlar görmezden gelinmiş, yapılan soruşturmaların üzeri kapatılmıştı.
Tabii bunda Emniyet Genel Müdürü Fuat Güneş’in de rolü büyüktü.
Ayhan Çelen, Polis Akademisi’nin en parlak öğrencisi olarak öğrenim hayatını sürdürdüğü yıllarda, Ankara il Emniyet Müdürü olan Fuat Güneş aynı zamanda haftada 2 gün Polis Akademisi’nde ders vermekteydi.
O zamanlar tanıdığı ve keskin zekâsına hayran kaldığı Ayhan Çelen’in dosyasını isteyen Fuat Güneş, bu parlak öğrencinin de kendisi gibi babasız büyüdüğünü ve yaşlı annesi ile birlikte çok zor şartlar altında okumaya çalıştığını öğrenmiş, bir gün kendisini evine davet etmişti.
Evine misafir ettiği genç polis adayının gerek Dünya gerek Türkiye siyasal hayatı hakkındaki görüşleri, gerekse mesleki konularda Dünya’da yaşanan gelişmeler konusundaki donanımından etkilenen Fuat Güneş, bu başarılı öğrenci ile müsait olduğu her hafta sonu yemek yiyip sohbet etmeye başlamıştı.
Bu görüşmeler Fuat Güneş’in istanbul Emniyet Müdürü olarak tayininin çıkmasına dek sürmüştü. Bu arada Fuat Güneş çok gururlu olduğunu gözlemlediği Ayhan Çelen’e maddi yardımda bulunmayı da kafasına koymuştu. Ancak bunu O’na bir kez teklif ettiğinde Ayhan Çelen’in kesin bir tavırla bu yardımı kabul edemeyeceğini belirtmesi ve bir daha bunu kendisine teklif etmemesini istemesi kendisini büsbütün etkilemişti. O andan sonra aralarında bir daha paranın lafı geçmemişti.
Zaten Ayhan Çelen bir süre sonra Polis Akademisi idaresinden çağırıldığında kendisine” Emniyet Teşkilatı Başarı Bursu” adı ile bir burs bağlandığını öğrenmişti. Bu bursu nasıl geri ödeyeceğini sormuştu hemen, çünkü verilen miktar O’na göre çok yüksek bir rakamdı. Kendisine “Bu sana mezuniyetinden sonra yazılı olarak bildirilecek” cevabı verilmişti. Akademi’yi bitirinceye dek de böylece para sorunu olmamıştı.
Fuat Güneş, istanbul’a tayin olduktan sonra da, Emniyet Genel müdürü olunca da hissettirmeden Ayhan Çelen’i gözlem altında tutmuş, irtibatını kesmemiş ara sıra Ankara’yı arayıp, arkadaşlarına O’nun ve annesinin durumunu sordurmuş, bilgi almıştı.
Ayhan Çelen’in yaşlı annesi vefat ettiği zaman istanbul’dan kalkıp cenaze için Ankara’ya geldiğinde pek çok kişi buna şaşırmış, oysa Ayhan Çelen ile Fuat Güneş ancak bir baba-oğulun anlaşabileceği şekilde gözleri ile anlaşmış, Ayhan’ın büyük acısını paylaşmışlardı.
Fuat Güneş çocuğu olmadığı için Ayhan Çelen’e karşı farklı bir duygu besliyor, O’nu evladı gibi görüyordu.
Fuat Güneş bir yandan da Ayhan Çelen’in hakkında kendisine gelen tüm şikayetlere göğüs germişti.