hanedanbüyük sır romanı bölüm 1

entry1 galeri
    1.
  1. Bendeniz tarafından kaleme alınan "Tarihi Kurgu/Polisiye" kategorisindeki Hanedan Büyük Sır isimli romanımı sözlükte bölümler halinde yayınlamaya karar vermiş bulunmaktayım...

    işte ilk bölüm... Yorumlarınızla şenlendirmek size kalmış...
    Not:Kitabın her türlü telif hakkının alınmış olduğunu belirtmeden geçmeyeyim...

    HANEDAN/BÜYÜK SIR

    GiZLi KÖŞK’TE BiR GECE…

    Sofra yavaş yavaş toplanıyordu… Eğlenceli geçen gecenin sonuna yaklaşılmıştı. Yalçın kayalıkların tepesine kurulmuş etrafı ağaçlıklarla çevrili Gizli Köşk’te sohbet, yerini konuşmaların gittikçe azaldığı, sadece aralıksız çalan gramofondan gelen musiki eserlerin melodisinin hakim olduğu bir atmosfere bırakıyordu.

    General’in çok yakını olan birkaç kişinin dışında kimse bu Köşk’ün varlığından haberdar değildi. General, sadece önemli konuklarını bu Köşk’e davet eder, diğer misafirlerini ise şehirdeki konağında yahut bağ evinde verdiği akşam yemeklerinde ağırlardı.

    Köşk’e gelinirken arabalar belli bir yerde duruyordu. Sonrasında yürüyerek patika bir yol takip ediliyordu. Dik bir rampa çıkılıyor, daha sonra labirent benzeri köşelerden dönülüyor, Köşk’ün tam altında ise yol birden bire sona eriyor, açıklığın sağında sarmajıklarla kamufle edilmiş, çok zor fark edilen yaklaşık 2 metre uzunluğundaki bir duvarın içerisine gömülmüş, dar, demir parmaklıklı bir kapının içerisinden bir dehlize giriliyordu. Dehliz ancak 1 kişinin içerisinde yürüyebileceği şekilde tasarlanmıştı. Birden fazla kişinin dehlizde yürüyebilmesi için ard arda sıralanması gerekmekteydi. Aydınlatma ise kapıdan başlayarak birkaç metre aralıklarla duvarlara sağlı sollu monte edilmiş küçük meşaleler ile sağlanmaktaydı.

    Dehlizin sonunda ise Köşk’ün dış bahçesine çıkılıyor, Köşk’e ise ancak dış bahçeden merdivenle yukarıya çıkıp, geniş duvarları birleştiren demir parmaklıklı kapıdan geçilerek uzun bahçeyi aştıktan sonra varılıyordu.

    Köşk’ün iç bahçesinden aşağıya doğru bakıldığında dış bahçe kare biçiminde gözler önüne seriliyordu.

    Köşk’e gelen konukların daha araba durmadan bir süre önce gözleri bağlanır, Köşk’ün bahçesine gelene kadar da açılmazdı. Konuk veya konuklar Köşk’e giden yolu bilmezler, Köşk’ü ise ancak bahçede gözleri açıldığında görebilirlerdi.

    O güne dek pek çok önemli ve gizemli misafiri ağırlamış olan Köşk’ün o akşamki konukları bir grup öğretmendi.
    Ancak onlar sıradan öğretmenler değildi… Genç Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişmeleri için General’in kurduğu Nihayet Vakfı tarafından ingiltere’ye gönderilmiş, burada hem Batı’nın eğitim sistemini yakından tanımış, hem yabancı dil öğrenmiş, hem de eğitimlerini bu ülkede tamamlamışlar şimdi ise vatana hizmet etmek için yurda dönmüşlerdi.
    Yurda döndüklerinde vakfın kurucusu olan General’in kendilerini akşam yemeğine davet ettiğini öğrenmeleri onları hem çok şaşırtmış, hem de çok heyecanlandırmıştı.

    Ahşap bir merdiven ile çıkılan, Köşkün 2. katındaki yemek salonu oldukça genişti. Son derece zevkli döşenmiş salondaki yemek masasının üzerindeki yemek takımı Fransa’dan getirtilmişti. Salonun altın yaldızlı duvar kâğıtları ile bezenmiş duvarları ise pek çok ünlü ressamın yağlıboya tabloları ile süslenmişti. Salonun ortasında yemeğin yendiği büyük, dikdörtgen, işlemeli bir masa ve bu masanın çevresinde sütlü kahverenginin hâkim olduğu son derece zarif, oymalı bir oturma grubu vardı. Odaya girişte hemen sağ ve sol duvarlarda karşılıklı yerleştirilmiş olan büyük boy aynaları daha odaya girer girmez insanın büyülü bir dünyaya adım attığı hissine kapılmasını sağlıyordu. Tavan yerden oldukça yüksekteydi ve insana bir kubbenin altındaymış hissini veriyordu. Tavandan sarkan 3 büyük kristal avize ise bu muhteşem atmosferi daha da etkileyici bir hale getiriyordu. Yerde ise General’in özel isteği üzerine dokunmuş göz alıcı bir Isparta halısı seriliydi. Geniş salonun en sağ köşesindeki gramofon ise odanın zarif dekorunu tamamlıyordu.

    Salonun Kuzeye bakan yönünde, iki büyük camlı kapının ters yönlere açılarak ortaya çıkardığı oldukça geniş bir balkon vardı. Yemekler salondaki büyük dikdörtgen masada yenildikten sonra içki ve sohbet faslının başladığı, büyük yuvarlak bir masa geniş balkonun tam ortasına yerleştirilmişti...

    Beyaz örtüsünün kenarı dantellerle işlenmiş masanın üzeri, masaya getirilen meyve tabakları, rakı, viski, votka, kanyak şişeleri ve bardaklarla doluydu. Meze olarak ise beyaz peynir, kavun,ezme ve Arnavut ciğeri vardı.

    içki olarak genelde Kulüp Rakısı tercih edilmişti o gece. Ancak General’in votkayı tercih etmişti her zamanki gibi.

    Saatler 03.45’i gösterdiğinde gece boyu hiç durmadan birbirinden güzel musiki eserlerini çalan gramofonun sesi aniden kesildi.
    Sofradaki öğretmenler, salona hakim olan sessizlik ile birlikte gecenin sonuna gelindiğini anlamışlardı. Ancak General’in huzurunda olmaktan ötürü o denli heyecanlıydılar ki, müsaade istemek için bile tereddüt gösteriyor, konuşmaktan çekiniyorlardı. Gerçi haksız da sayılmazlardı. Gücü ve nüfuzu efsane haline gelmiş bir adamın karşısında oturuyorlardı.

    Kısa bir an için ortama tam bir sessizlik hakim oldu. General, gözlerini ileriye doğru dikmiş elinde votka bardağını bir sağa bir sola çeviriyordu. Sanki bir şeyler düşünüyor, ufukta bir şeyleri tasarlıyordu.

    Sessizliği 5 kişilik öğretmen grubundan Ali ihsan Türkkan’ın tok sesi bozdu:
    -“Efendim, bizi kabul etmenizden dolayı çok büyük şeref duyduk. Gece boyunca izlenimlerimizi ve gelecek için fikirlerimizi zat-ı âlilerinize sunma fırsatını bize verdiğiniz için müteşekkiriz. Bu gece ömr-ü hayatımız boyunca benim ve arkadaşlarımın hatıralarının en müstesna yerinde korunacaktır. Gece boyunca çoğunlukla biz konuştuk, siz ise bizi dinlemekle yetindiniz. Umarız sizi sükûtu hayale uğratmamışız, sizi üzmemişizdir. Bize bir emriniz yoksa biz müsaadenizi isteyelim Paşam… “

    General, gerçekten de Ali ihsan Bey’in söylediği gibi gece boyunca yurt dışından yeni dönmüş olan öğretmenlerin izlenimlerini, fikirlerini ve önerilerini dinlemiş çok fazla da konuşmamıştı. Sanki bir şeyleri ölçüyor, biçiyordu. Aklı, öğretmenlerin vatana hizmet için coşku ile dile getirdikleri önerilerden başka bir şeylere takılmıştı sanki…

    General uzaklara diktiği bakışlarını yeniden masaya, öğretmenlere doğru yöneltti. Sofradakilere o geceki son sözlerini söyledi.
    -“Asıl ben sizlerle yakından tanışmaktan büyük bir memnuniyet duymaktayım. Unutmayınız; bir ülke bilime ne ölçüde sahip çıkar, memleket sınırları içerisinde ne kadar yaygınlaştırabilirse gönenci ve refahı o derece artar. Ayrıca bu memleketin geleceği siz değerli muallimlerin yetiştireceği nesillerin ellerinde şekillenecektir.Onun için sizden ricam yarından tezi yok gidiniz ve Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) ülkemizin eğitim sistemi ile ilgili görüş ve önerilerinizi belirten birer rapor hazırlayınız. Ayrıca tatbik etmek isteğiniz mevzular ile ilgili olarak da Maarif Vekâleti Müsteşarı ile görüşünüz. Sizlere gerekli kolaylık sağlanacaktır.”

    Sonrasında italyan bir terziye diktirilmiş beyaz takım elbisesi içerisindeki General ayağa kalktı, bir elinde yarısı halen yanmakta olan sigarası olduğu halde, tek tek kendisinin ayağa kalkması ile birlikte yerlerinden ok gibi fırlayan genç öğretmenlerin elerini sıktı “Selametle gidiniz” dedi. “Aşağıda size eşlik edecek muhterem bir zevat var. Gidişiniz gelişinizden biraz farklı olacak” diye de ekledi.

    Öğretmenler birbirlerine baktılar, anlayamamışlardı ancak General ne diyorsa öyle olacaktı.

    Odada bulunan bir görevli öğretmenlere eşlik ederek odadan çıkardı.

    Şimdi odada yalnız General ve yaveri Arslan Bey kalmıştı…

    General bir eli cebinde, balkonda Arslan Bey’e sırtı dönük biçimde durarak, rüzgarın siyah, düz saçlarını savurmasına aldırmaksızın bitmek üzere olan sigarasından derin bir nefes çekti.

    Arslan Bey, balkona doğru birkaç adım atarak sessizliği bozdu:
    -“ Efendim bir karara varabildiniz mi ?”

    General bir an bile tereddüt etmedi:

    -“Unutma Arslan. Bu çocuklar 2 senedir takibimizde. Her attıkları adımdan, bütün ilişkilerinden haberimiz var. Ayrıca karakter analizleri ile ilgili raporlar çok zaman önce elimizdeydi. Ben kararımı bundan 1 sene evvel verdim. Bu gece yapılan mülakatlar sadece bu kararımın pekişmesini sağladı”

    Arslan Bey bu kez daha açık sordu:
    -“Hangisi efendim ?”

    General’in ağzından “Ali ihsan Türkkan” ismi döküldü.

    Arslan Bey kesin bir ses tonu ile “Emredersiniz Paşam” dedi.

    Sonra hızla arkasını dönerek alt kata indi. Tek tek kendileri için hazırlanan hediye paketlerini alan öğretmenler Köşk’ün hemen bahçeye açılan kapısının önündeydiler.

    Arslan Bey öğretmenlerin yanına yaklaştığında bakışların kendisine çevrildiğini fark etti.

    -“Komutanımın söylediği gibi dönüşünüz gelişinizden biraz farklı olacak. Köşkün farklı noktalarından teker teker sizlere eşlik edecek görevliler tarafından çıkarılacak, dış bahçedeki dehlizin kapısı önüne getirileceksiniz. Sonrasında geldiğiniz yoldan geri döneceksiniz. Bu esnada hemen belirteyim; az sonra gözleriniz yeniden bağlanacak. Gelirken arabadan indiğiniz noktada ise sizi 5 ayrı araba bekliyor olacak. Evlerinize dek sizleri bırakacağız” dedi.

    Öğretmenlerden Rahmi Bey:
    -“Bunun nedeni nedir ? “ diyecek oldu ancak Arslan Bey’in “Sormanız değil uymanız gerekli” şeklindeki cevabı ile birlikte görevliler, öğretmenlerin yanına gelerek teker teker gözlerini bağlamaya bağladılar.

    Bu esnada Arslan Bey gözleri bağlanan Ali ihsan Türkkan’ın yanına gitti ve kulağına eğilerek “Siz bir müddet daha misafirimiz olacaksınız Ali ihsan Bey” diye fısıldadı.

    Ali ihsan Bey’in içini garip bir ürperti kapladı. Acaba kendisi neden arkadaşlarından ayrı tutulmaktaydı? Farkında olmadan bir hata mı yapmıştı? Aklından birbiri ardına sorular gelip geçerken rüzgarın verdiği ürpertiyi ve arkadaşlarının uzaklaşırken yerdeki kurumuş, sararmış yapraklara basarak çıkardığı sesleri duydu.

    Sesler iyice uzaklaştığında gözlerindeki siyah bant çözüldü. Ali ihsan Bey arkasını döndü, “ Arslan Bey…” diyecek oldu ama Arslan Bey yoktu ortalıkta, genç bir görevli “Buyrun Ali ihsan Bey” dedi ve birlikte yeniden konağın içerisine girdiler.
    Yemek salonuna çıkan ahşap merdivenin gecenin sessizliğinde çıkardığı gıcırtılar Ali ihsan Türkkan’ın kafasının içerisinde yankılanıyor, gittikçe esrarlı bir hal alan bu durum genç öğretmeni her geçen saniye biraz daha endişelendiriyordu.

    Yemek salonunun kapısına gelindiğinde genç görevli “Benim görevim buraya kadar” diyerek arkasını döndü ve aşağı kata doğru hızla inerek gözden kayboldu.Her yer karanlığa bürünmüştü.

    Kapalı kapının önünde tek başına kalakalmış olan Ali ihsan Bey’in o an tek düşüncesi, 15 dakika öncesine kadar içerisinde bulunduğu için kendisini Dünya’nın en şanslı kişisi saydığı o Konak’tan kaçabilmekti.

    Ali ihsan Bey’in bu düşüncelerini dağıtan ise yemek salonunun kapılarının gıcırdayarak ağır ağır açılması oldu.

    Ali ihsan Bey açılan kapıdan baktığında salonun içerisini ve kapıyı açanı tam olarak seçemedi, çünkü 15 dakika önce ışıl ışıl olan salonun içi de şimdi Köşk’ün diğer tüm bölümleri gibi karanlığa gömülmüştü. Ali ihsan Bey, kapıda yüzü tam olarak seçilemeyen ama elinde gümüş bir şamdan içerisinde mum tutan bir erkek silueti görebiliyordu.

    Siluet mumu biraz daha yaklaştırdığında ise Ali ihsan Bey, Arslan Bey’i seçebildi. Arslan Bey genç öğretmene eli ile içeriye gelmesini işaret etti. Ali ihsan Bey kapıdan içeri girdi, artık hiçbir şey düşünemiyordu. Birkaç adım attıktan sonra önündeki Arslan Bey’in durması ile O’da durdu.

    Arslan Bey, tam kapının sol yanındaki büyük boy aynasının önünde durmuştu. Aynada, mum ışığındaki yansıma Ali ihsan Bey’in daha da gerilmesine neden oldu. Artık ellerinin titrediğini hissediyordu.

    Sol eli ile gümüş şamdanlıktaki mumu tutan Arslan Bey, sağ eli ile boy aynasının kenarındaki işlemeli kabartma kısmı itekledi. Ayna içeriye doğru döndü. Şimdi koca ayna duvardan içeriye doğru açılan bir kapı meydana getirmişti.
    Şaşkınlıktan bakakalmış olan Ali ihsan Bey “Bu da ne ?” diyebildi zorlukla. “Sakin olun. Birazdan anlayacaksınız” dedi Arslan Bey. Ali ihsan Bey ürkek adımlarla aynanın kamufle ettiği gizli yola doğru ilerledi. Arslan Bey, Ali ihsan Bey’in ardından gizli geçide girdi ve aynayı içeriden iterek eski haline getirdi.

    Ayna kapandığında odada çalar saatin sesi duyuldu. Saatler 04.00’ü gösteriyordu.
    Yaklaşık 2 saat sonra ayna bu kez içeriden açıldı.

    Kapıdan ilk olarak Arslan Bey çıktı, ardından da Ali ihsan Bey.

    Ali ihsan Bey’in yüzünde şaşkınlık ve tuhaf bir heyecan ifadesi vardı. Arslan Bey, genç öğretmenin gözlerinin içerisine bakarak tek bir kelime söyledi. “Sessizlik”, Ali ihsan Bey’in yanıtı da tek kelime oldu “ÇATI”

    Sonra Arslan Bey, Ali ihsan Bey’e sarıldı, kucaklaştılar. “Köşk’ün kapısında bir görevli sizi bekliyor. Artık gidebilirsiniz” dedi Arslan Bey. Başıyla onayladı Ali ihsan Bey. Kapıyı açan Arslan Bey, elindeki şamdanı Ali ihsan Bey’e verdi. Ali ihsan Bey yolunu mumla aydınlatarak Köşk’ün kapısına geldi. Şamdanı köşedeki komodine bıraktı, mumu söndürdü.

    Ali ihsan Bey’in ayak sesleri merdivenlerde uzaklaşırken, Arslan Bey yemek salonunun kapısını içeriden kapattı. Tam o esnada bu kez sağ duvardaki boy aynası içeriden açıldı.

    Uzun boyu ve yapılı vücudunun oluşturduğu ürpertici silueti ile aynanın kapısını içeriden açarak dışarıya çıkan General’di. Yüzünde, tasarladığı bir işi sonuca ulaştırdığı zamanki rahatlığın ifadesi vardı.

    Az önce Arslan Bey ile Ali ihsan Türkkan’ın yaptığı görüşmeyi onların tam karşısından ama onların göremeyeceği bir açıdan izlemişti.

    Balkona açılan camlı kapılara doğru ilerledi. Hemen bir sigara yakmıştı. Gipür dantelli tül perdeyi hafif araladı. Ali ihsan Bey’i ve yanındaki görevliyi gördü. Ali ihsan Bey, Köşk’ten ayrılıyordu. Ancak bu kez gözleri bağlanmamıştı.

    “Arslan” dedi General, “7.Grubu da tamamladık. Köşkü mühürleyin. Tahliye de derhal başlasın”
    “Emredersiniz Paşam” dedi Arslan Bey.

    Köşkün tam arkasında sadece General’in kullandığı bir araba yolu vardı ve General’in arabası çoktan hazırlanmıştı. Arslan Bey ile yaptığı son konuşmadan 15 dakika sonra General arabasına binmiş, şehir merkezine doğru yola çıkmıştı bile. Bugün O’nun için çok yoğun geçecekti…

    Arslan Bey ise tahliye işlemlerini başlatmış, Köşk’teki görevlileri toplamış, köşkü mühürletmişti.

    Saatler 06.30’da tan ağarırken Gizli Köşk’ün kapısı mühürlenmiş, personeli tahliye edilmişti. Gizli Köşk’ten son ayrılan Arslan Bey oldu. O dehlizden gidecek ve dehlizin kapılarını da kilitleyecekti.

    Ayrılmadan önce Gizli Köşk’e doğru bakan Arslan Bey “SESSiZLiK” dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı…
    Tarih yaprakları 29 Ekim 1940’ı göstermekteydi…

    BÖLÜM SONU...

    (To be counted-Chekimcenter)
    2 ...