- paramı verin oğlum! versenize paramı ibneler!
- bozma lan ağzını!
- ver o zaman sen de paramı! versenize oğlum paramı!
içerden daha iri bir adam çıktı. sanki tartışma mevzusundan hiç haberi yokmuş gibi ama hışımla yanlarına geldi... ''noluyo lan burda! ne bağrıyon lan! ne bağrıyon! hasta etme lan beni'' diyerek koca elleriyle yüzünü kavradı demin bağıran adamın. kavradığı dolu gözlü surata dişlerini sıkarak ''deli mi edeceksin lan sen beni!'' diye iki kere bağırdı ve elindeki suratı bütün gücüyle itti. bağıran adam yere düştü. ceketi toz içinde kaldı. iki adam düşenin suratına bile bakmadan içeri girdiler, demir mavi kapı sertçe kapandı. yerden kalkarken ''paramı verin'' diye kendi kendine tekrar edip üstünü temizledi. biraz kapanın önünde sessizce durdu sonra çekti gitti.
saklandığımız yerde donup kalmıştık. adamı tanıyorduk, arkadaşımızın babasıydı. işin kötüsü arkadaşımız da yanımızdaydı. böyle bir şey gördükten sonra ne konuşulur ki? hiçbir şey olmamış gibi mi davranacağız? görmemiş gibi mi davranacağız. görmüştük işte, basbayağı görmüştük. ne yapacağımızı, ne diyeceğimizi bilmiyorduk. kimse cesaret edip konuyu değiştirecek girişimde bile bulunmadı. sadece susup mahalleye doğru yürüdük. sonra da evlere dağıldık.
akşam oldu muşamba süngerle silindi, tabaklar masaya dizildi. o gün ilk defa abimle kavga etmeden adam gibi susarak yemeğimizi yedik. böyle birşey gördükten sonra ne konuşulurdu ki?
(bkz: umut sarıkaya), keşke mahalleden hiç çıkmasaydık