hayata dair iç burkan detaylar

entry5914 galeri video18 ses2
    263.
  1. eski sevgili mevzularını pek sevmiyorsunuz biliyorum da, yaz diyor bir tarafım, yazıyorum. aslında bu klavye bile yeteri kadar hayata dair iç burkan bir detay aslında. öyle ya, her derdinizi, sevincinizi, mutluluğunuzu, acınızı, aşkınızı, sevdanızı, aldanışınızı, aldatılmışlığınızı kısacası her şeyinizi aldatacak bir insan olsa yanınızda, yazmazdınız. olsaydı yanımda, yazmazdım. bakın burdan süper bir sonuç da çıkarabiliriz. sözlük yazarları yalnız insanlardır.

    bana göre tabi ki. bakma bön bön! burdaki bön bön, niye böyle bön bön durdu anlamadım.

    gelelim esas meseleye. eski sevgili dedim ya, belki de birçoğunuz daha o eski sevgiliyi görünce bıraktı okumayı. canınız sağolsun. zaten sadece içimdeki sesi dinlediğim için yazıyorum ben de.

    delikanlı çağlarımdayım o zamanlar. en asi, en asabi, belki de en kıro zamanım. evet lisedeyim. her tenefüs kavga edecek birilerini bulan, iki güne bir okula polisi getirten, okulda parmakla gösterilen, derslerle hiç alakası olmayan, siyah takım elbisenin altına giydiği beyaz çorap kilometrelerce öteden görülen, elinde tesbihi sağa-sola sallayan, etrafında adamları (ufak çakal liseliler) olan, birçoğunun yaşıt olmasına rağmen abi dediği, baktığı kıza kimsenin bakamadığı, öyle garip bir yaratık işte. ben. garfield değilim o zamanlar. militan derler, militan sinan...

    onca çakallığın arasına, eylemleri, yürüyüşleri, gösterileri, gözaltıları sığdırabilen bir çakal işte.

    önceleri şirin bir kızla çıkıyorum. fazla üzerinde durmayacağım onun. kısa boylu, şirin bir kız işte. kıvırcık saçları var. etmediğimi bırakmamıştım. en son evden markete giderken bile haber veriyordu. biri görürde söylerse diye. kısacası 1.5 senesini çalmıştım onun, barbarlığımla, kıroluğumla.... yok, kötü bir şey etmemiştim ona, aslına bakarsınız seviyordum da onu. ama bitti, kurtuldu işte benden.

    sonraları, yani lise ikinci sınıfın sonlarında başka bir kız görüyorum bu sefer. başka bir okuldan. arkadaşız önceleri. iyi anlaşıyoruz, siyasi yapımızda birbirine uygun. ne tesadüf ki bu da kısa boylu şirin bi'şi. uzunca süre mesajlaşma, araşma, buluşma faslından sonra nihayet sevgiliyiz. ama yolunda gitmeyen bir şeyler var. bende de ama insanlığa dair olumlu adımlar var. her ne kadar tesbihimi bırakmamış olsam da, eskisi kadar kavga etmiyorum. zaten edecek de kimse kalmadı ki...

    o mezun oluyor, ben hala öğrenciyim. hala görüşüyoruz ama. sonra oluyor bir şeyler, vallahi hatırlamıyorum, ayrılıyoruz.

    tamam sonrasında olanları anlatmayacağım. bu ikinci kız üzerinde duracağım fazlaca.

    hatırlayamadığım bir nedenle ayrılıyoruz ya hani o kızdan, ara ara araşıyoruz ama. görüştüğümüz de oluyor. lakin saygı duyuyorum ben ona, fazlaca dürüst birisi. kötü bir niyeti yok, biliyorum. ki, o da bana güvendiğini, dost olduğumuzu söylüyor. sonra bir kopukluk işte, numaraların kaybolması falan. ses soluk çıkmıyor.

    sonra birgün bir mail geliyor, eski adresime. tesadüfen görüyorum. yeni numarasını da yazmış, okulu bitirmiş, çalışıyormuş bilecik'te. çok da memnunmuş işinden. özlemiş...

    ben de o zamanlar başkasına aşığım ama. gözüm ondan başkasını görmüyor. ve epeyce de düzelmişim, hayat yontmuş fazlaca. tesbihim bile yok çoktandır.

    numarasını kaydediyorum fakat aramıyorum hiç. öyle ya, seviyorum ben, aşığım başkasına... duysa hoşlanmaz diyorum, ne kadar iyi niyetli olursak olalım biz. aramayayım en iyisi. aramıyorum.

    sonrasında olanları geçiyorum. benim canımı fazlaca yakacak, sizin ise, eğer hala okuyorsanız başınızı ağrıtacak.

    bugün aradım ilk defa. 'öyle dolanıyorum internette' deyince; msn adresini veriyor. ordan konuşalım diyor. iş yerindeyim ben de, açık bilgisayarım diyor. ekliyorum. havadan, sudan, ordan burdan, her şeyden konuşuyoruz işte. bugün işlerin yoğunluğundan ötürü yorulduğunu söylüyor, ben çalışmayı unuttum diyorum. çok oldu çalışmayalı.

    sevinçle yanıma gel diyor. 'bir bilgi işlem görevlisine ihtiyacımız var'. şaşıyorum tabi, kızım ne yaparım ben bileceik'te? ev tutmak, döşemek, orada çalışmak, yaşamak kolay mı? diyorum.

    sinan alışırsın her şeye, diyor imalı bir şekilde. haklı ama alışıyoruz her şeye!

    sonra da, tüm bunları şimdi buraya yazmama sebep olan düşünceler geliyor aklıma. diyorum ki kendi kendime, o beni oraya gelip çalışmam konusunda ikna temeye çalışırken; 'artık sevgili işlerinden vazgeçsem, gitsem yanına... iyi de kız, çoktandır görmüyorum ama, iyiydi. değişmemiştir heralde. çalışırız, yaşarız beraber. belki hani, belki ulan evleniriz bile'

    aklımdan bunlar geçiyor ama, bir yandan da aklımdan bunları geçirdiğim için kızıyorum kendime. ulan aşıksın sen diyorum, terk etmiş olsa da! yapma! başka bir ses başka bir şey söylüyor. ekrana bakıyorum tekrar, konuşma penceresine.

    müdürlerinden bahsediyor, ne kadar iyi bir insan olduğundan. sosyalistmiş üstelik, anlaşırsınız diyor. ben kapattım o işleri diyorum.

    sonra ne mi oluyor?

    diyor ki, sinan evleniyorum ben. 22 şubattan önce gel de nişanımda da burda ol.

    gerçekten mi? sevindim ya, hayırlı olsun diyorum. ama gerçekten sevinmiş bulunuyorum. sevindiğim için, sevindim diyorum. neden sevindim ben de bilmiyorum. aslında biliyorum...

    şimdi bu koca yazıda, hayata dair iç burkan detay nerdedir ki?

    hiç değişmiyorum... burkuldu içim, kelimelere dönüşmüş.

    hepsi bu!
    17 ...