Tavan arasına sıkışmış 4 kişi istila grubunun yaptıklarını izliyorduk. Ceren; "güvende değiliz burda. Ya es kaza bizi bulutlarsa, ne yapacağız?" Diye sorduktan sonra ağlamaya başladı. Naz; "bebeğim gel gel" dedikten sonra ceren'in kafasını kucağına aldı. "Kurtulacağız. Tamam mı kurtulacağız." Soğuk kanlı olmamız gerekiyor diyordu burak. Aynı anda da tüfeğini dolduruyordu. Zombiler arabaların kapıları açmaya çalışıyor, evleri talan ediyorlardı. Yırtıcılar gibi et olabilecek her yere bakıyor, sayılarının fazlalığıyla engellenemez sözcüğünün soğuk kanlı tanımıydı bu gördüklerimiz. Burak işaret etti, zombilerin yüzlercesi tek eve odaklanıyorlardı. Kapısı açılmadıkça eve odaklanan zombi sayısı artıyordu. "Tek şansımız", "başkalarının ölümü bizim tek şansımız" dedikten sonra tavan arasının kapısını açtı. "Eee, gelmiyor musunuz?" Kızlar da burak'ın arkasından atladılar. Bu çatıda sıkışmak hoşuma gitmiyordu, elbette fakat şu an dışarıya çıkmanın intihar olduğunu bilsem de takip ettim grubu. Alt kattaki pencerelerden birinin tahtalarını kırıp camdan çıktık. Arabaya binip ilerleyemezdik, gidiş yolumuzda binlerce zombi, ankara'da ise milyonlarcası bizi bekliyordu. Naz yer altı gösterdi. " çabuk yardım edin" dedi. Logar kapağını kaldırdık naz'la birlikte. Ilk burak indi, ve temiz işareti yaptıktan sonra sırayla indik. Logar kapağını çekerek oturttum yerine. Kokuları saymazsak, yeraltı yerüstünden daha sıcak, guvenli bir ortam gibi gozukuyordu.
Hortlakların çığlıkları yoğunlaşıyordu. Cam kırılma sesleri, araba alarmları, hayvan sesleri birleşiyor, ayak sesleri altında eziliyorlardı. Diğer ölülerden daha enerjik olduklarını gözlemledim, grup halindeyken çok güçlülerdi.
Burak, cerenin tek kolunu omzuna atmış halde ceren'de ağırlığının bir kısmını çocuğa veriyordu. Olanlar kızın psikolojisini alt üst etmişti.
Suların toplanmadığı yere doğru yürümeye başladık.
Naz; " şuraya bakın, birileri var!" Iki kadın yere oturmuş, konuşuyorlardı. Bize donuk olan diğerini dürttü. Kadın arkasını dönüp silahını bize doğrulttu. "Kal yerinde! Gelme" dedi. Bize doğru yürümeye başladılar. Bizi gören kadın;" delirmişlerden değil bunlar." Ankaralı aksanı barizdi. Diğer kadın; "nasıl buldunuz burayı?" "Kim söyledi, yoksa sizde onlardan mısınız" cevap verdim kadına; "onlar kim? Biz sadece yukardakilerden kaçıyoruz." Kadın kıyafetlerimizi süzdü, diğerinin kulağına fısıldadı. Diğeri; "sizi arayacağım. Silahlarınızı çıkarın. Temiz olduğunuzda sizi diğerlerinin yanına götüreceğim." Dedi. Burak; " diğerleri derken? Kampınız mı var yeraltında?" "Yeraltında değil. O canilerden kurtulmayı başaranları hocamız birleştirdi." Dedikten sonra silahlarımızı aldı, toplanma yerine doğru ilerlemeye başladık. "Caniler kim? Ne yaptılar size?" Dedi naz. "Askerler, bizi korumaları gerekiyorken, kızlarımı çocuklarımızı, kadınlarımızı götürdüler. Erkekleri öldürdüler. Geriye sadece bi avuç kaldık."
Toplanma alanına geldiğimizde "şeyhim, çocukları nöbet bölgemizde bulduk." Şeyh dediği adam "aferin kızım, çocuklara su, yiyecek verin" diye emretti. Adamın gözleri, naz'ın üstünde idi. " kızım, allah'a inanırmısın?" Naz;" inanıyorum" diye cevapladı. "Ya, sen uzun boylu oğlum?" "Seni ilgilendirmez" dedim. Çevredeki insanlar kin dolu bakışlarla, eziyorlardı adeta." Bizi fark eden kadın, az ilerdeki yemek bölümüne götürdü. Hepimjze biraz pilav, biraz da kuru fasulye koydu, yaninda da bir bardak su verdi.
Yemekten sonra ceren;" başım dönüyor." Dedi ve ilk bayılan o oldu.