TARiH VE ONUN KANLI SAYFALARI ASIL KATiLLERiN KiMLER OLDUĞUNU PEKALA GÜN YÜZÜNE ÇIKARMAKTADIR.
Haçlılar ve Ermeniler Kıbrıs’ta Terör Estiriyor
1156 yılında ise Haçlıların Ermenilerle birlikte Kıbrıs’a yaptıkları korkunç saldırı, adanın tarihinde derin izler bırakacaktır. Gerçekten de, ikinci Haçlı Seferi ile Doğuya gelmiş olan ve 1153 yılında Antakya naibesi Constance ile evlenerek Haçlı devletinin başına geçen Renaud de Chatillon’un Kıbrıs’ta sergilediği vahşet örneği, unutulmayacak türdendir.
Renaud’nun 1156 ilkbaharında Kilikya Ermeni hakimi Thoros ile birlikte adaya saldırması, aslında Kıbrıslıların hiç beklemedikleri bir şeydi; çünkü Bizans imparatorluğu’na bağlı olan ve imparatorun yeğeni Isaakios Komneinos tarafından idare edilen Kıbrıs, Haçlı Seferleri’nin başından beri Haçlılara destek vermiş, dostça davranmıştı.
Haçlılar ise, şimdi Kıbrıs halkına böyle bir teşekkürü reva görüyorlardı!
Ellerinde haç taşıyan Haçlılar ve Ermeniler, beraberce üç hafta boyunca adada terör estirdiler; saldırıya uğramadık hiçbir yer kalmadı. Kıbrıs’ta ne kadar ev, kilise, manastır varsa, hepsini yağmalayıp etrafı ateşe verdiler; papazların burunlarını ve kulaklarını kestiler; büyük-küçük demeden, herkesi öldürdüler; kadınlara tecavüz ettiler.
Nihayet bir Bizans filosunun Kıbrıs’a gelmekte olduğunu duyan Renaud ve adamları ganimetlerle dolu gemilerine binip geri döndüler. Haçlıların ele geçirdiği ganimet muazzamdı…
Üçüncü Haçlı Seferi’ne katılan ingiltere Kralı Arslan Yürekli Richard’ın Akka’nın ele geçirilmesinden sonra Müslüman esirlere reva gördüğü insafsızca muamele de bir başka vahşet örneğidir: Sultan Selâhaddin’in Akkâ’yı savunan garnizonu, Ağustos 1189’dan beri Haçlıların kuşatması altındadır. Çaresizlik içinde kıvranan garnizon nihayet şehri, Temmuz 1191’de Haçlılara teslim etmeye mecbur kalır ve antlaşma mucibince karşılıklı olarak esirlerin serbest bırakılması kabul edilir.
Sultan bin 500 Hristiyan esiri serbest bırakmasına rağmen, ingiltere Kralı Richard sözünde durmaz ve bir an evvel Kudüs’e ilerlemek istediği için Akka garnizonuna mensup 3 bin Müslüman esiri hanımları ve çocuklarıyla birlikte tiyatrovari bir gösteriymiş gibi herkesin gözü önünde birer birer öldürtür.
Bu katliamdan sonra, bazı Haçlıların “Tanrı’ya şükür” duaları etmeleri de, kayıtlara geçmiş ve şaşırtıcı olduğu kadar, acınacak bir vahşet anlayışı sergilemektedir.
Haçlı Seferleri döneminde, yüz yüze geldikleri Türklere ve bütün islâm dünyasına karşı yaptıkları mezalimin yanı sıra Batılıların, kendi mezhep ve durumlarına uymayan Doğulu Hıristiyanlara karşı gösterdikleri insanlık dışı hareketler de çok dikkat çekicidir…
Kudüs’ü Müslümanların elinden almak üzere düzenlenen 4. Haçlı Seferi’nin doğrudan Bizans imparatorluğu’nu hedef alması ve tarihte görülmedik derecedeki kin ve nefret duygularıyla Haçlıların imparatorluk halkına saldırmaları, şehri yağmalamaları insanı dehşete düşürmektedir.
1203’ün 24 Haziran günü istanbul önüne ulaşan Haçlı donanması, 13 Nisan 1204’de şehri zapt ettikten sonra, tabir caizse, taş üstünde taş bırakmamıştır.
Sadece Bizanslı tarihçiler değil, görgü tanığı olan Batılı tarih yazarları da, kaleme aldıkları eserlerinde bu yağmanın ibret verici öyküsünü nakletmişlerdir:
Üç gün boyunca yağmalanan şehirdeki bütün kütüphaneler, kiliseler, manastırlar talan edilir. Venedikliler, istanbul’daki pek çok kültür ve sanat eserini toplayıp ülkelerine götürürken, Fransız ve Flamanlar taşıyıp götüremedikleri eşyaları tahrip etmeyi tercih ederler! Tarihçi Geoffroi de Villehardouin, “Dünya kurulduğundan beri hiçbir şehirden bu kadar çok ganimet elde edilmemiştir” diye yazar.
Üç günün sonunda, harabeye dönen istanbul’un eski ihtişamından geriye eser kalmaz. Haçlıların kasten çıkardıkları yangınlar yüzünden de ‘Şehirler Kraliçesi’ istanbul’un bütün güzelliği, zenginliği yok olup gider. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, merhamet dilenen savunmasız halka da acınmamıştır: Haçlılar, şehir halkından önlerine çıkanı zalimce öldürdüler, rahibeler dahil bütün kadınlar, Haçlı askerlerinin tecavüzüne uğradı.