Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması... demiş nazım hikmet. biliyorum biz o levelı çoktan geçtik. bizim için oyun çoktan bitti. çok uzun, bir o kadar da kısa bir oyundu. aaa belki de, belki de hala oyunun içindeyiz. bilemiyorum. prensesi kurtaramadım henüz. ne yaşadık, neler gördük birlikte. nelere güldük, nelere ağladık. kaç bin tane kelime yazdık birbirimize. hepsi de farklı bambaşka anlamları olan kelimeler. ilham perim benim.
bundan tam 7 sene önce girdik birbirimizin hayatına. küçük bir merhaba benim son 7 sene içinde aldığım tüm kararların sebebi oldu bir bakıma. hatırlar mısın? hiç okulu bitirmek gibi bi niyetim yoktu benim. her ne kadar 1 sene uzatsam da bitirdim okulu senin telkinlerinle... bitirir bitirmez de askere gittim. tam 4 sene önce bu gün askerlik için yoldaydım biliyor musun? o zamanlar hiç konuşmadık seninle... ve ben hep rüyalarımda seni görüyordum. zamanın bu kadar çabuk geçeceğini tahmin bile edemezdik. bu günlerimizi bu zamanlarımızı. bir sürü hayalimiz vardı seninle...
buraya geldiğinde kaldığın evi hatırlıyorsun değil mi? tam karşısında, önünde seni beklediğim bir ayakkabıcı vardı. o ayakkabıcı benim müşterim biliyor musun? bazen giderim yanına çayını içme bahanesiyle gözüm o apartmanın balkonlarında seni arar durur. bazen tek başıma dolaşırım bu şehirde yanımda sen varmışcasına... bu şehirde anıların, anılarımız çok seninle. hele o kamyonet...
bir insanı özlemekten bahsediyorum ama öyle üstün körü özlemek değil bu yani insanların " seni özledim" demesi gibi basit ve sıradan değil. sanki bir tek ben böyle özleyebilirim seni, bu o kadar farklı ve yoğun ki hangi kelimeleri kullanacağımı şaşırıyorum. bana bunca zaman sonra bile yeni yeni duyguları öğretiyorsun, özlemi daha önce hiç bu kadar derinden hissetmemiştim...